4 Mayıs 2015 Pazartesi

Bronze Medalist / Lifting King Kong / Olimpiyat Üçüncüsü (2009)

İzlemediğim geçmiş yıllara ait Lee Beom Soo filmlerini izlemeye devam ediyorum. Her izlediğim filminden sonra bu adamı boşuna sevmemişim ben diyorum. Resmen oynadığı filmleri bile benim zevkime göre seçmiş gibi bir hali var.
Bu kez izlemek için seçtiğim film Bronze Medalist. Gerçek hayattan uyarlanmış bir başarı öyküsü. Gerçek hayattan uyarlama dramlardan ağzım ne kadar yandıysa da uyarlama olan başarı öyküleriyse ve bu uyarlamayı Koreliler yapmışsa filmin çok güzel olacağından azıcık bile şüphe duymuyorum. Bronze Medalist de bunu kanıtlar nitelikteydi zaten. Konu pek göz önünde olmayan bir spor yani halterle ilgili, şöyle ki:
Eski olimpiyat üçüncüsü Halterci Lee Ji Bong istemeye istemeye taşradaki bir kız lisesinde koç olmayı kabul eder ve sonunda, bu rağbet görmeyen sporun zorlu ustalığını bir grup hevesli ama aklı bir karış havada kız öğrenciye öğretmek durumunda kalır.
Büyük umutlarla katıldığı olimpiyatlarda ancak 3. olmayı başaran haltercimiz kalbinde bir sorun olduğunu öğrencinince haltere devam edemez ve kariyerinin zirvesinde denebilecekken birden kendini en dipte bulur. Halteri artık kesinlikle uğraşılmaması gereken bir spor olarak görmeye başlamıştır ancak  kendini bir okulda beş kız öğrenciye halter eğitimi verirken bulur.

Olayların bundan sonrasında Koç ve öğrencileri arasındaki yakınlaşmayı, birbirlerine güvenmelerini, dayanışmalarını, canla başla çalışmalarını, fedakarlıklarını, sevgilerini, samimiyetlerini ve aklınıza gelebilecek en güzel duyguları yaşamalarını izliyoruz. Yer yer gülüyor, yer yer duygulanıyoruz. Bazen üzülüyor, bazen kahkaha atıyor, bazen onlara acıyor, bazen de onlara imreniyoruz. Birliğin doğurduğu kuvveti görüyoruz. Birbirine gerçekten inançla ve sevgiyle bağlanan insanların birbirlerinin hayatlarını nasıl değiştirip, güzelleştirebileceğine şahit oluyoruz.
Filmi neşe içinde izlerken, bir anda kendinizi kalbiniz yanarken ağlıyor olarak bulmanız da büyük bir ihtimal. Zira konu da, oyunculuklar da filmin gidişatı da buna gayet uygun. Filmin sonunda ise sabrın meyvelerini toplayan kızımızın gurur, onur ve hak edilmiş başarısını izlerken, sanki o başarı size aitmişcesine mutluluk gözyaşları akıtıyorsunuz onunla birlikte.
Eğer ki uğruna emek verdiğiniz, canla başla uğraştığınız bir hedefiniz varsa yeterince çalışır ve isterseniz elbet bir gün gerçek olacağı inancını veriyor size film. Kendinize güveniniz gelecek, daha yürekten çabalamaya başlayacaksınız. Sırf insanlara aşıladığı bu gerçekçi umuttan dolayı böyle yaşanmış başarı hikayelerinin  sık sık filmlere konu olması gerektiğine inanıyorum.

Bu filmi izledikten sonra tam da umutsuz olduğum bir dönemde aylardır uğruna büyük çabalar harcadığım hedefim için yeterince ister ve çabalarsam er ya da geç emeklerimin karşılığını alacağıma olan inancım geri geldi. Siz de bir filmde tüm duyguları bir anda yaşamak istiyorsanız ve biraz olsun umuda ihtiyaç duyuyorsanız ilk işiniz bu filme bir şans vermek olsun bence.

Filmin özeti aslında şu sözlerde gizli:
Herkes birinci olmak için uğraşır. Ama sadece üçüncülüğü kazanmak, hayatının üçüncülük hayatı olacağı anlamına gelmez. Ve birincilik kazanman hayatının birincilik hayatı olacağı anlamına gelmez. Elinden geleni yapıp pes etmezsen hayatının kendisi bir altın madalya olacaktır. İşte bu paha biçilemez!