16 Nisan 2015 Perşembe

Death Bell / Gosa: Piui Jungkan Gosa / Ölüm Zili (2008)

Lee Beom Soo'ya olan hayranlığımı bilmeyen varsa tekrar etmiş olarak yazıma başlayayım. Bu filmi de Beom Soo hayranlığımdan yola çıkıp tüm yapımlarına göz atarken yorumlarına da bakarak indirmiş saklıyordum. Geçenlerde korku/gerilim tarzı bir şey izleme modunda hissedince kendimi hemen seçimimi bu filmden yana yaptım.
Filmi öyle çok beğendim desem abartmış olurum aslında. Belki çekildiği yıl olan 2008'de izlesem etkisi kat be kat fazla olurdu ama günümüzdeartık bu konu tanıdık geliyor, korku öğeleri pek korkutucu gelmiyor vesaire.
Fakat yine de filmde güzel bir intikam konusu var. Olayların nedenini, kimin yaptığını az çok tahmin ediyor gibi olsanız da tam anlamıyla çözmek pek mümkün olmuyor son dakikaya kadar.
Film boyunca bir dakika bile sıkılmış olmamam ve filmin ilgi ve merakımı canlı tutması yine olumlu yanlarından.
Aslında günümüzde daha da alevlenmiş bir soruna parmak basmış film, hem de ilginç bir yöntemle. Korku unsurunu kullanıp izleyicinin dikkatini farklı şekilde çekmek istemiş.
Öğrencilerin yarış atından da ötesine döndüğü sınavlar, çocuklardan çok velilerinin istekleri, eğitime müdahaleler... Uzun zamandır süregelen büyük bir sorun niteliğinde bu konu ve görünen o ki her geçen sene de daha da büyümeye devam edecek.

Filmde bahsi geçen okulda da sadece notlarına göre değerlendirilen öğrenciler için okul hayatı öylesine streslidir ki bazıları zihinsel sorunlar çekmeye bile başlar.
Bu okulda 20 öğrenciye yoğunlaştırılmış bir eğitim programı uygulanmaya karar verilir. Bu öğrenciler okulda başarı sıralaması en yüksek öğrencilerdir. 2 öğretmen eşliğinde eğitime başlayan öğrenciler daha ilk günden korkunç bir olayla karşılaşırlar. Bir ses onlara verdiği problemi çözemezlerse aralarından bir öğrenciyi öldüreceğini söyler. Her çözülemeyen problem için bir öğrenci ölecektir. Öğretmenler ve öğrenciler arkadaşlarını kurtarmak için soruları çözmeye çalışırken bir yandan da bu korkunç şeyi yapanın kim olduğunu bulmaya çalışırlar.
Filmin süresi biraz daha uzun olmalıydı bence. Olayları istediğim gibi bağdaştıramadım birbiriyle. Çevirinin etkisi var mıydı bunda ondan da pek emin değilim. O problemlerin anlatmaya çalıştığını daha net anlasaydım filmin daha çok hoşuma gideceğine eminim.
Filmle ilgili beni en çok rahatsız eden şey ise Ina rolündeki Nam Gyu Ri'nin berbat oyunculuğu ve porselen bebekten farksız yüzüydü herhalde.
Bu arada Kim Bum oldukça iyiydi, sevdim kendisini filmde.
Toparlarsak; filmin süresi kısa, merakı uyanık tutuyor, izleyecek bir şeyler arıyorsanız bence bir şans verin. Türünde korku yazsa da korkmadım, gerilim kısmı daha ağır basıyordu bence. Onu da göz önünde bulundurun. Ayrıca Korelileri tebrik ediyorum yine konuyu bir ders vererek bağlayıp bitirdiler filmi.

15 Nisan 2015 Çarşamba

Yumurtalı Rulo / Korean Egg Roll / Gye Ran Mal E


Daha önce Koreli arkadaşımdan öğrendiğim pilavlı omlet tarifini deneyerek kendimce bir şeyler yapıp sizlerle paylaşmıştım. Bu kez de hepimizin Boys Over Flowers'da gördüğü Go Jun Pyo'nun ağzına tıkıp yediği yumurtalı rulo tarifi denememi sizlerle paylaşacağım. Bu kez birkaç kez deneyip püf noktaları öğrendikten sonra sizlerle paylaşıyorum. Önce malzemeler:

4 yumurta
1 yemek kaşığı un (tepeleme olmayacak)
1 çay kaşığı soya sosu (soya sosu tuzlu ise, tuz koyarken onu da göz önünde bulundurun)
İnce kıyılmış maydanoz ve yeşil soğan (isteğe göre çok ince doğramak şartıyla yeşil biber, haşlanmış ıspanak, rendelenmiş havuç gibi sevdiğiniz sebzelerle zenginleştirebilirsiniz. İnce doğranmış salam, sosis, sucuk da koyabilirsiniz, güzel oluyor.)
Tuz, karabiber, kırmızıbiber ve istenirse diğer baharatlardan.

Gelelim yapılışına:

Önce yumurtaları iyice çırpın, sonra unu yavaş yavaş ekleyerek çırpmaya devam edin. Topak topak olmaması için hızlı çırpmaya çalışın. Son olarak diğer malzemeleri de ilave ederek çırpın ve geniş bir yanmaz tavaya çok az yağ koyarak kızmasını bekleyin. Bu karışımı tavaya ortasından dökerek boşaltın ve dibinin yanmamasına dikket edin. Yanmaya yakın gibi aşırı kızarırsa rulo yaparken zor olur ve orjinalindeki görüntüyü vermez. Ayrıca tavaya döktükten sonra hafif sallayın ama sakın karıştırmayın yoksa üstü pütür pütür olabilir. Son olarak tavadan aldığınız ruloları biraz ılınınca rulo şeklinde sarın. İsterseniz içine krem peynir veya zeytin ezmesi koyarak da sarabilirsiniz. Son olarak ince ince keserek tabağa dizin.


Püf Noktalar:
  • Tavanızın geniş olması tavsiyemdir.
  • Fazla pişirmemek kaydıyla pişirme derecesini zevkinize göre ayarlayabilirsiniz, misal ben az pişirdim.
  • Pişen yumurtayı sarmadan önce biraz ılımasını bekleyip tavadan kaydırarak düz bir zemin ya da tabağa alırsanız sarma işlemi daha kolay olacaktır.
  • Sebzeleri mümkün olduğu kadar ince doğrayın.
  • Yumurtayı kısık ateşte, yavaş yavaş pişirin.
  •  Ruloyu sardıktan sonra tavada altlı üstü çok kısa bir süre daha pişirip ardından keserseniz görüntüsü ve tadı daha güzel olacatır.
Afiyet Olsun. :)

6 Nisan 2015 Pazartesi

Love Letter / When I Close My Eyes (1995)

 
Bazı yapımlar her yerde karşınıza çıkar da ısrarla izlemeyi ertelersiniz. Fakat sonunda merakınıza yenik düşer izleyeyim de rahatlayayım dersiniz. İşte aynı bu şekilde, Love Letter filmi bir Japon yapımı olmasına rağmen sık sık Kore dizilerinde karşıma çıkan bir filmdi. Korelileri bu kadar etkilemiş olan şu filme bir de ben bakayım dedim sonunda ve izledim. Bu kararı keşke daha önce verseymişim diyorum şimdi kendime.

Film baştan sona bana hitap eden unsurlarla dolu. Geçtiği kış ortamı, kar, sadelik, içtenlik, duygusallık, dozundalık...
İnsanların yüreğine işlemek, onlarda buruk ama hoş bir tat bırakmak, gözlerini doldurmak ve belki de birkaç damla gözyaşı döktürmek için öyle aşırı hikayelere, yürek parçalayıcı olaylara gerek yokmuş dedim bu filmden sonra bir kez daha.
Samimi bir sevgi, söylenememiş sözler ve yarım kalmış yaşanamamış duygular. İşte bunlar yeterli. Az çok her insanın kalbinde gizlediği böyle bir hikayesinin var olduğuna inanıyorum ben. Unutup zihnimizin köşesine attığımız ufak ama masum bir kalp kaçamağımız olmuştur kesin.
Love Letter böyle yarım kalmış duyguların farkına varılmasını, yeniden hatırlanmasını anlatan bir film.
2 yıl önce ölen nişanlısının eski ev adresini bulan Hiroko Watanabe, evin yıkılıp yerine otoyol yapıldığını bildiği halde ölen nişanlısına bir mektup gönderir. Mektubun nasılsa kimseye ulaşmayacağına inanan Watanabe'nin mektubuna ölen nişanlısının adıyla yazılmış bir cevap gelir ama bu kişi nişanlısı değildir.
Hikayenin bundan sonraki kısmında mektuplaşmalar üzerinden giden geçmişe dönüşler izliyoruz. Olayların birbiriyle olan bağını da çözebilme adına bir sonraki mektubu merakla bekliyoruz.
Bu filmle ilgili sürekli karşıma çıkan, nişanlısının öldüğü dağa karşı Watanabe'nin  "Nasılsın? Ben iyiyim?" diye bağırdığı sahneye geldiğimde bu sahneyi o kadar gördüm ki etkilenmem herhalde diyordum ki nasıl olduğunu anlamadan gözlerim dolmuş buldum kendimi. Herkesin içinde sakladığı yarım kalan duygularının baş kahramanı olan kişiye sormak istediği soru bu olsa gerek dedim o sahneyi izlediğimde. O nedenle de her izleyeni derinden vuruyor bu sahne bence. Bu sahne kadar filmin finali de izleyiciyi etkileyecek cinstendi ayrıca.
Filmin anlatımı oldukça yalın. Buna rağmen tam sıkıldım hissine kapılacakken sizi çekip yeniden içine alacak kadar da güzel bir işlenişi vardı. Aşırılıklara kaçmadan, istenen duyguyu gayet başarılı bir biçimde hissettiriyor bence. Karlarla kaplı sessiz ortam da filmin hüznüne hüzün katmış sanki. Benim gibi kar ve kışı da seviyorsanız etkilenme oranınız artacaktır muhtemelen. Bu filmle bir kez daha anladım ki bir yapımda kar varsa beni etkileme yönündeki ilk adımı başarmış oluyor. :)
Sonuç olarak mutlaka izlenmesi gereken, hoş bir film. Uzak doğu severlerin kaçırmaması gerek bence.

Fragman: