25 Ocak 2015 Pazar

Architecture 101 / Aşk Mimarı (2012)

Yarım kalanların hikayesi...
Söylenmemiş sözler, yaşanmamış duygular...
Aslında bu filmle ilgili bir yazı yazmayı düşünmemiştim ilk bitirdiğimde. Güzeldi ama yazmasam da olur diye düşündürmüştü yani. Klasik konulu, durağan ve sakin ilerleyen bir filmdi. Fakat filmi izlediğimin ertesi günü olur olmaz zamanlarda aklıma gelip esas oğlanın yaptığı vefasızlık yüzünden kendisinin saçını başını yolma isteği içinde bulunca kendimi, "Ha, anlaşılan fark etmeden çok etkilenmişim ben bu filmden." deyip hakkında bir şeyler yazıp içimi dökmem gerektiğini anladım.
Üniversitenin ilk yılında birbirlerinden hoşlanan çiftimiz daha duygularını itiraf edemeden bir yanlış anlaşılma sonucunda birleşemeden ayrılır. Yıllar sonra esas kızımız, mimar olan esas oğlanımıza giderek eski evinin yerine yeni bir ev yapmasını ister. Esasında bu, yarım kalan ilişkileri yüzünden içinde kalan boşluğu doldurmak ve ilk aşkının nasıl yaşadığını merak ettiğinden dolayı kullandığı bir bahanedir.

Konu kabaca bu olsa da filmi iki kısımda izliyoruz. Yani ara ara günümüzden sahneler izlerken genelde geçmişe gidip esas kahramanlarımızın gençlik dönemindeki o "ilk aşk" hikayesini seyrediyoruz. Zaten filmin daha etkileyici olan kısmı da burası. Günümüzde geçen kısımlarda yeni hayatlarının nasıl olduğunu görüyoruz sadece. Son olarak da bir hesaplaşma ve o yarım kalan duyguyu sonlandırma aşamasını izliyoruz. Ardından da gerçekçi bir finalle uğurluyor film bizi.

Film yavaş, sade ve sakin bir şekilde ilerliyor. Atraksiyon falan da yok. Herkesin yaşayabileceği sıradanlıkta olaylar işleniyor. Buna rağmen gençlik yıllarındaki çiftimizin uyumu, samimi davranışları, birbirleriyle yakınlaşmalarını izlemek oldukça keyif veriyor insana. Hani dönemin masum aşklarına gidiyor insanın aklı. Birbirleri için özel müzik ve mekanların oluşması, verilen sözler, geçirilen hoş anlar...

Gelelim benim aklımın takıldığı noktaya. Bu aşkın yarım kalma nedenine yani. Kız oğlanı o kadar severken ve elinden geleni yapmışken oğlanın bu sevgiyi engel de olabileceği bir yanlış anlama nedeniyle bir çırpıda silmesiydi beni çıldırtan. Günümüzdeki hayatlarından da anladığımız üzere sevgisi bir adım daha önde olan taraf kızmış. Film daha çok oğlan üzerinden gidip bize en çok seven, en çok acı çeken oğlanmış gibi gösterdi fakat sonradan anladık ki kızın sevgisi daha güçlüydü. Sanırım bunu anlamak için de filmi sindirmek gerekiyor. Bu nedenle olacak ki izledikten sonra geçen günlerde sahneler ve olaylar arasında bağ kurup biraz daha kızıyorsunuz oğlana.
Yalnız o gece oğlanın sandığı gibi bir şey gerçekten oldu mu olmadı mı orası muallakta kaldı. Oğlan doğru düşündüyse hak verme yüzdem artacak ama yanlış düşündüyse de bin kat daha yerin dibine sokasım gelecek onu. İşte bundan emin olamamam da filmin aklımı daha çok meşgul etmesine neden oldu.
Sonuç olarak yazık olmuş bu sevgiye dedirtti bana film. Tabii geçmişte kalan pişmanlıkları, kaderin bize çizdiği yolda fark etmeden nasıl ilerlediğimizi ve ne umarken ne bulduğumuzu da göz önüne seriyor bu film.
Filmin vermeye çalıştığı mesaj ise, "Her şey zamanında güzeldir."
Yani her şeyi zamanında konuş, sor, öğren ve yaşa. Son pişmanlığın ve geçen zamanın faydası da dönüşü de maalesef yok.
İzlenmeye değer hüzünlü bir film olduğunu düşüyorum. Durağan bir film izleyeceğinizi bilerek de başlarsanız, fazla beklentiniz olmadan naif duygularla hoş anlar geçireceksiniz bence.
Filmin orijinal konu ve bilgileri:
Seo Yeon (Han Ga In) ve  Seung Min (Uhn Tea Woong) Üniversite de Mimarlık 101. sınıfta beraber ders alırken tanışırlar ve bir ekip calışması sonucunda birbirlerinden hoşlanırlar. Ancak o zamanlar beceriksiz ve biraz da naif Seung Min, Seo-Yeun'a yönelik duygularını  acamaz ve herhangi bir romantik gelişme olmadan bu arkadaşlık devam eder. Sonrasında ise küçük bir yanlış anlaşılma sonucu yolları ayrılır, Seo Yeon, Seung Min ilk aşkı olarak geçmişinde kalır. 15 sene sonrasında, Seo Yeon bir mimarlık ofisinin kapısında belirir ve Mimar olan Seung Min’den eski bir evi tekrar inşa etmek için yardım ister. İlk ev mimari deneyimi olacağı icin Seung Minbu teklifi kabul eder ve gecmiş ile bağlıbu iki insan tekrar bir araya gelir. Onlar eski anılar ve belki de yeni duyguların kıpırtısıyla geçmiş ve gelecek arasında gidip gelirler.

Nam-ı Diğer: An Introduction to Architecture, Geonchukhakgaeron
Yönetmen: Lee Yong-Ju
Senarist: Lee Yong-Ju
Ülke: Güney Kore
Yayın Tarihi: 22 Mart 2012
Tür: Romantik
Süre: 118 dk.

Oyuncular:
Tae-woong Eom
Ga-in Han
Je-hoon Lee
Su Ji Bae
Jun-hee Ko
Her zamanki gibi fragmanımız.

20 Ocak 2015 Salı

Sunny / Güneşli (2011)

"Hayatımızın en güneşli anları..."
Öncelikle yazıya bir tavsiyeyle başlıyorum. İzleyin, izleyin, izleyin...
Herkesin kendinden bir şeyler bulacağına inandığım bir film bu. Gerçek hayata öylesine yakın ki bir yönüyle sizi de kendi içine çekip güzel şeyler hatırlatacağına eminim. Mesela beni hiç beklemediğim bir noktadan yakaladı. Şöyle ki:
8. sınıfa giderken yani tam 13 yaşında olduğum zamanlarda bir dersimizde Türkçe öğretmenimiz ilginç bir şey yapmamızı istemişti; tam 10 yıl sonraki kendimize mektup yazmamızı. O zamanlar komik ve tuhaf gelmişti ama yine de ciddiye alarak süslü püslü bir kağıda o dönemin modası simli bir kalemle bir mektup yazıp, üzerine de 2013 yılında açılacak diye bir not düşmüştüm. Sonra onu okul anılarımı sakladığım bir kutuya koymuş ve o kutudaki eşyalarla bir kenara kaldırmıştım. Tabii sonra liseydi, üniversiteydi, sınavlardı, iş arama telaşıydı, iş telaşıydı derken unutup gitmişim öyle bir şeyin varlığını. Nasıl olduysa üzerinde yazdığım tarihten birkaç ay sapmalı da olsa tesadüfen gerçekten de 10 yıl sonra o mektubu buldum. Çirkin bir el yazısıyla yazılmış, bir sürü yazım hatası olan çocukça bir mektuptu işte bu. Açıp okurken yaşadığım şaşkınlık ve duygu karmaşasını tarif etmeme imkan yoktu. Öyle hayaller kurduğumu bile unutmuştum halbuki. Daha da tuhafı o hayallerden çok farklı bir boyuttaydı mevcut hayatım. Nasıl da farklı bir çizgide ilerlemiştim, hayret etmemek elde değildi. Ülke şartları, sınav sistemi, aile ve arkadaş etkeni derken tüm hayallerim uçup gitmiş yerine başka şeyler gelmişti bile. Bir yerde okuduğum bir söz durumumu özetliyordu aslında. "Otopsi istiyorum hayatıma, kurduğum hayaller eceliyle ölmüş olamaz." Hayat tüm bilinmezliğini, kestirilemezliğini göstermiş ne ummuşken nereye sürüklemişti beni. Üstüne bir de o masum zamanlarımdaki hayallerimin hepsini unutturmuştu bana. Yazdığım o mektup olmasa belki de hayat boyu bir daha aklıma bile gelmeyecek hayallerimi... Ha o hayallerim gerçekleşse daha mı iyi bir yerde olacaktım bilinmez elbette ama bu ayrı bir konu tabii.
2 yıl önce bulduğum bu mektupla birlikte sakladığım diğer anılarım da ayrı bir duygu yoğunluğu yaşatmıştı. Tüm bu duyguları ne kadar yazsam, ne kadar anlatsam da ifade edemem diye düşünüyordum. Ta ki bugün izlediğim "SUNNY" filmine kadar. Çünkü bu film benim duygularımı gayet güzel işlemiş. Bu nedenle de ayrı bir beğendim filmi. Oldukça da içime işledi, duygulandırdı beni.
Gelelim filmin konusuna;
Na-mi, okula kırsal kesimden taşınmış yeni kızdır. Ne zaman endişelense aksanını kontrol edememektedir ve bu yüzden okul kabadayıları tarafından dalga konusu olur. Tam o anda, yardımına bir grup kız çıkagelir. Onlar, Jindeok Kız Lisesi’nin en dürüst kızı Chun-hwa, büyük göz takıntılı gösterişsiz Jang-mi, küfürler kraliçesi Jin-hee, müthiş gücüyle edebiyat sever Geum-ok, hayali güzellik yarışmasını kazanmak olan Bok-hee ve soğuk, kibirli Suji'dir. Na-mi, böylelikle, sonsuza dek birlikte olacaklarına söz veren SUNNY grubuna katılır. Ama beklenmedik bir olay onları birbirinden ayırır. 25 yıl sonra, Na-mi evlenmiş, iyi bir kocası ve güzel bir kızı olmasına rağmen hayatında hala eksik olan bir şeyler hissetmektedir.
Bir gün, Chun-hwa ile karşılaşmanın sevinciyle SUNNY üyelerini bulmaya karar verir. Ailesine adamış olduğu günlük yaşantısından çıkıp, hayatının en mutlu anlarını geçirdiği eski arkadaşlarını aramaya başlar.
Liseli çağlarımızda hepimiz deli doluyduk. Hemen hemen hepimizin takıldığı, daha iyi anlaştığı, yapışık kardeşler gibi dolaştığı arkadaş gruplarımız olmuştur. O zamanlar sanki küçük dağları biz yaratmışız modunda her olayı abartıp, en sıradan olayı felsefik boyutlara taşıyıp saçma sapan işler yapmışlığımız vardır. Bu filmdeki "Sunny" grubu da böyle bir grup. Fakat filmi güzel kılan hepimize tanıdık gelen bu liseli kız grubu değil aslında. Esas etkili olan, filmin o zamanların üzerinden seneler geçmesinin ardından bu arkadaşların her biri farklı hayatlar yaşarken bir nedenden ötürü tekrar bir araya gelmeye çalışmalarını işlemesi. Hepsinin bir dününe bir bugününe bakıp nereden nereye geldiklerini, hayatın onları ne şekilde nerelere sürüklediğini görüyoruz. İşte asıl duygulu ve hepimize özlem duyuran anlar böyle başlıyor.
Günümüzde sosyal medya sayesinde haberleşme imkanları oldukça fazla olsa da yine de bir araya gelmek çok zor. Herkes kendi hayatını başkaları üzerinden kurmuş zaten. Okulu, işi, ailesi, kocası ve hatta çocuk ya da çocukları. Artık geçmişteki o özgür ruhu yakalamamız zor. Bu nedenle hâlâ o günlerdeki arkaşlıklarını koruyabilmeyi başaranlar varsa gerçekten çok şanslı olduklarını bilsinler.
İşin özü geçmiş her zaman özlenir. Bu film de bize bunu anlatıyor. Açıp filmi izleyin ardından şöyle bir gözlerinizi kapatıp çocukluk ve gençlik dönemlerinizi hatırlamaya çalışın. Varsa resimleriniz, mektuplarınız, sakladığınız anılarınız açıp bir göz atın. Emin olun içinizde buruk ama tatlı bir huzur/mutluluk hissedeceksiniz.

Fragmansız olmaz.

9 Ocak 2015 Cuma

One Sunny Day İndirme Linkleri

One Sunny Day dizimiz yayına girdi bir önceki yazımda da söylediğim gibi. Fakat bölümleri izlemek tam bir işkence haline geldi. Youtube'a yüklenen videolar silindi, indirme linki bulmaksa neredeyse imkansız.
İşte durum böyle olunca onca bölümü Türkçe'ye çevirmişken videolarının ortada olmaması sıkıcı bir hal aldı tabii. Yeppudaa'da Türkçe altyazı gömülü halleri mevcut gerçi ama altyazısız videoları indirmek isteyenler için oradan buradan, zor da olsa edindiğim videoları sizinle paylaşmak adına indirme linklerini vereyim dedim.
Boyutları 100-250 MB arası değişiyor ama işimizi görüyor işte.
Buyrunuz linkler:

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm / Final

Altyazılar için tıklayınız.

6 Ocak 2015 Salı

One Sunny Day / Güneşli Bir Gün (2014)

The Master's Sun'dan sonra nedenini kesin olarak anlayamadığımız bir nedenden So Ji Sub ekranlara küsmüştü malum. Bu nedenle son yapımının üzerinden 1 yıldan fazla geçmiş olmasına rağmen hâlâ adı bir projeyle anılmamakta maalesef. Tabii biz So Ji Sub severler olarak ona hasret kalmışken So Ji'nin kısa süre önce bir web dizisinde rol alacağını öğrendik.
Söz konusu web dizisi olunca işler biraz karıştı gerçi. Dizinin bildiğimiz Kore kanallarında yayınlanmaması bizim de ona ulaşmamızı zorlaştırdı. Line Tv uygulamasının sponsor olduğu ve sadece Tayvan'da çalışan bu uygulama nedeniyle bizim izlememiz zorlaştı.
Tüm bunlara rağmen günümüz teknoloji dünyasında fanların yapamayacağı şey yokturun kanıtı olarak bölümleri bir şekilde izleyip, elde etmenin de yolu bulundu tabii.
Henüz tam olarak dizinin kaç bölüm olacağını, net konusunu, hangi günlerde yayınlanacağını bilmesek de 8 bölüm yayınlanmış durumda. Bu web dramalarının en kötü yanlarından biri de bölümlerin sadece 10 ile 15 dakika arasında sürüyor olması. Yani bölüme başlıyorsunuz, tam kendinizi kaptırıyorsunuz derken bir bakmışsınız bölüm bitmiş. Doyamadan, tadı damağınızda kalmış bir biçimde çaresizce yeni bölümü beklemeye başlıyorsunuz.
Uzun bekleyişlerimizin ardından So Ji fanlarından birinin çıkardığı İngilizce altyazı sayesinde biz de sonunda konuşulanları anlayıp dizinin konusuna hasıl olmaya başlayabildik.
An itibariyle ilk 2 bölümün Türkçe altyazısını hazırlamış bulunmaktayım. Yeppudaa'da paylaşımı yapılmakta. İzlemek isteyenler bir tık atsın. :) Altyazıyı indirmek isteyenler de buraya tıklasın. :)

İlk iki bölümde gördüğümüz üzere bizim oğlan oldukça yaralı. Derin bir aşk acısı çekiyor ve başka bir adamla olduğu için ayrılmak zorunda kaldığı eski sevgilisini bir türlü unutamıyor. İşte böyle kendini çok yalnız hissettiği, geçmişe takılıp kaldığı bir haldeyken iş için Jeju adasına gidiyor. Orada bir kızla tanışıyor. Bu kız, onun yaralarına merhem olacak gibi. Tabii bunu ilerleyen bölümlerde göreceğiz.

Dizinin sakin, sessiz, sade ve içten havası çok hoşuma gitti. Jeju adasında sonbahar mevsimini en güzel haliyle yansıtan diziyi izlerken huzur buluyorsunuz. Kısa süreliğine, hani sanki gözünüzü kapayıp o sırada da ufak ama huzurlu bir hayal kurmuşsunuz gibi, başka bir dünyaya uçup sonra geri geliyorsunuz.
Konuşma az, ortam huzurlu, kafa dinlemek için birebir yani.
Fazla vaktinizi de almayacağına göre bence mutlaka bir şans verin diziye.
So Ji Sub'a bu rolün çok yakıştığını söylemeliyim. Tam kendine uygun bir rol bulmuş gerçekten. Onu izlemeye doyamayacağız belki ama en azından hasret gideririz biraz.
Genel bilgilerle yazıyı sonlandırayım.

Kanal: Web Dizisi
Tür: Romantik
Yayın dönemi: 2014
Ülke: Güney Kore
Dil: Korece

OYUNCULAR
So Ji Sub
Kim Ji Won
Lim Ju Eun
Lee Jong Hyuk
Lee Jong Hyun

KONUSU
Sevdiği kişiden ayrılmak zorunda kalmış kalbi kırık ve kendini çok yalnız hisseden bir adam iş için Jeju adasına gider. Kaldığı eski pansiyonda bir kızla tanışır. İkili yavaş yavaş yakınlaşmaya başlar.

FRAGMAN


3 Ocak 2015 Cumartesi

Misaeng / Incomplete Life (2014)

Malumunuz Güney Kore televizyonlarında başı çeken üç büyük kanal mevcut. SBS, KBS ve MBC. Genelde en çok izlenen, yüksek reyting alan diziler bu kanallardadır. Ancak özellikle son iki senedir bu üç ana kanala rakip kablolu kanalları da boy göstermeye başladı. Bunların başında ise beklenmedik şekilde çok güzel diziler öne çıkaran TvN kanalı. Daha önce Reply 1994'le şimdiye kadarki en yüksek reytingli dizi rekorunu kıran kanal, bu kez de ona yakın bir reyting performansı sergileyen Misaeng'le karşımızda.

Misaeng, Kore'de aynı adlı popüler bir webtoon'dan uyarlama bir dizi. İlk bölümüyle kablolu kanal dizilerinin genelinde olduğu gibi %1'lik reytingle başlamış olsa da ilerleyen her bölümde çıkışını sürdürüp %8.4'lük reytingle finalini yaptı. Tabii bu final muhtemelen daha ilk sezonun finali. Mart ayında 2. sezonun geleceğini söyleniyor.

Bu genel bilgilendirmeden sonra gelelim dizimize. Öncelikle öğrencilere ve romatizm arayanlara hitap etmediğini söylemeliyim. Çünkü dizi uluslararası bir pazarlama şirketi ve çalışanlarını konu alıyor. İş hayatını anlatan, romantizmden fazlasıyla uzak bir dizi. Bu nedenle iş hayatına iyi kötü girmemiş, staj yapmamış kişilere hitap etmemesi çok normal. Tabii bu onların da diziyi beğenmeyecekleri anlamına gelmiyor. Sadece iş hayatındaki kişiler kendinden daha çok şey bulabilir dizide demek istiyorum.

Dizide büyük bir şirket çalışanlarının karşı karşıya geldiği olaylar zinciri işleniyor. İlk bölümlerde birçok stajerin şirkete kabul edilmek için verdikleri uğraşları izliyoruz. Acemilikleri, kendilerini gösterme çabaları, oraya kadar ulaşabilmek için geçtikleri yolları... Bu zorlu staj dönemi sonrasında seçilen 4 yeni çalışanla şirket yoluna devam etme kararı alınca dizi de bu acemilerin üzerinde ilerlemeye başlıyor.
Bu 4 çaylaktan ilki, aslında bu mesleğe dair hiçbir bilgisi, eğitimi, yeterliliği olmayan, şirkete referans üzerine giren 2 yıllık sözleşmeli çalışan Jang Geu Rae'dir. Geu Rae, üniversiteye gitmemiş açıktan diploma almıştır. 26 yaşına gelmiş olmasına rağmen ne yabancı dili, ne iş deneyimi vardır.
Çünkü hayatını "Go (baduk)" oynayarak geçirmiştir. Profesyonel bir Go oyuncusu olabilecek yeteneğe sahipken babası ölünce maddi sorunlar nedeniyle yarı zamanlı işlerde çalışmak zorunda kalmış, Go'ya yeterli ilgiyi gösteremeyince bu hayalinden içi yana yana da olsa vazgeçmek zorunda kalmıştır.
Orada kendisine destek olan biri sayesinde "One International" şirketine girmeyi başarmış ve 3. Satış Ekibinin bir üyesi olmuştur. Dizi boyunca bu satış ekibindeki üstleriyle yaşadığı deneyimlerini izliyoruz. Torpilli olarak görüldüğü için ilk günlerinde oldukça sıkıntısını çekiyor bunun.
Diğer üç çaylağımız ise; iş hayatında bayan olduğu için sürekli sorunlarla karşılaşan hatta dışlanan  An Young Ki, çok yetenkli olmasına rağmen şefi tarafından sürekli temelleri bilmediği için görmezden gelinen Jang Baek Ki ve sempatik, neşeli, sevgi dolu ama başı tüm işi üzerine yıkan şefiyle belada olan Han Suk Yool.
3. Satış Ekibi kadar olmasa da bu üç çaylağın ekiplerini ve yaşadıkları zorlukları da izliyoruz dizide.
İlk staj gününüzü ya da ilk iş gününüzü düşünün. Ne kadar kendinize güvenirseniz güvenin tedirgin olmamak elde değildir. Her şey gözetmeninizin nasıl biri olduğuna bağlıdır çünkü. Size destek mi olacak yoksa köstek mi? Misaeng'de hem destek olan hem de köstek olan gözetmenleri izliyoruz. Bu arada köstek oluyor gibi görünse de aslında destek olanları da izliyoruz tabii. Fazla uzatmaya gerek yok aslında, özetle iş hayatının cilveleri seriliyor önümüze.
İş bulmanın iyice zorlaştığı, birçok vasıflı elemanın olduğu günümüzde iş bulunca da sorunlar çözülmüyor malum. Bu acı gerçek sunuluyor bize aslında. Girdiğiniz işe ayak uydurmak, başarılı olmak ve kalıcı olabilmeyi sağlamak... Hepsi birbirinden zor. Ancak en kötüsü günlerini, aylarını hatta yıllarını verdiğin iş yerinden istemeksizin ayrılmak zorunda kalmak bence. İşte o zaman bütün emeklerinizi çöpe atmış gibi hissediyorsunuz.
Dizi içerisinde başarısızlıklar, başarılar, sevinçler, hüzünler, dostluklar, düşmanlıklar, alınan riskler, yapılan fedakarlıklar etkili bir biçimde işlenmiş. Aile faktörünün iş üzerindeki etkisine değinilmiş. Güvenin önemi vurgulanmış. Hiyerarşinin önemi, gurur, prensip, terfi uğruna yapılan şeylerden bahsedilmiş.
Anlayacağınız aşk teması hariç her şey var.

Kalabalık bir oyuncu kadrosu olduğu için bahsedilecek çok şey ve kişi var ama üzeinde konuşmazsam olmaz dediğim 3 kişi için ufak bir şeyler söyleyeceğim.

Geu Rae rolündeki Siwan. Kendisini daha önce de izlemiştim ama bu diziyle tam yer etti aklımda.
Geu Rae karakterini çok iyi yansıtmış. Durgun, içine kapanık, sessiz, hayatın sillesini yemiş, çok çalışarak her sorunu halledebileceğini düşünen bir karakter bu. Bazen içimi kararttığını itiraf etmem gerekiyor. Neredeyse onun yüzünden depresyona girecektim. Onun yaşadıklarını yaşasam o kadar direnç gösteremeyeceğim de bir gerçek. Bu açıdan bakınca da aslında bir umut kaynağı. Özellikle iç ses konuşmalarını duymamız, iş hayatını Go oyunu üzerinden benzetmeler yaparak anlamlandırmaya çalışması çok hoşuma gitti.

Oh Sang Shik rolüyle Lee Sung Min. 3. Satış Ekibi şefimiz, canımız, ciğerimiz. Her patron senin gibi olsun, canımı yesin dedirtten adam. Doğru bildiğinden şaşmayan, altındaki çalışanlar için elinden geleni yapan, hepimizin tabiri caizse babası. Kocaman gülümesemesiyle herkese umut dağıtıp, destek olmaya çalışan biri. Bazen tek bakışıyla kalbimi acıttığı, gözlerimi doldurduğu oldu. Çok başarılı bir karakterdi bence.


Han Suk Yool rolüyle Byun Yo Han. İlk karşımıza çıktığında kendisine gıcık olmuştum. Diğer stajerler kendisine "köpek" lakabını takmışlardı. Fakat ilerleyen bölümlerde nasıl olduysa en sevdiğim karakter haline geldi. Şirketteki her şeyden bir şekilde haberi olan ayaklı gazetemiz.
İşinde çok başarılı, hak edene hakkının verilmesini isteyen, neşesiyle, azmiyle, sevgi dolu kalbiyle izleyenlerin de yüzünde tebessüm oluşturan karakter. Şefi bütün işleri buna yaptırıp övgüyü kendi alıyor diye isyan aşamalarına gelse de hiyerarşiyi aşamayıp sisteme boyun eğmek zorunda kaldığında çok büyük hayal kırıklığına uğrar. Yine de her zaman yanlışlıkları düzeltmek için uğraşmayı sürdürür.

Diziyi çok beğendiğimin için çok daha fazla şey söylemek istiyorum ama yazıyı çok uzattım. Burada noktayı koyayım. Sizler de fragmanı izleyip dizinin en sevdiğim OST'sini dinleyin. Tabii diziyi daha izlemediyseniz hemen indirmeye başlayın.