31 Ekim 2012 Çarşamba

Song Joong Ki - Really [Innocent Man OST] Türkçe Altyazılı

Nice Guy dizisi git gide sevilmeye devam ediyor.
Artık herkesin acaba Eun Gi'ye aşık olacak mı diye merak ettiği Ma Roo sonunda sırılsıklam aşık olunca herkes mutluluktan havalara uçtu tabii.

Yapımcılar da durumun farkında tabii. Özellikle bayanların Song Joong Ki hayranlığını da çok iyi kullanarak dizinin 4. müziğini seslendiren kişi olarak Song Joong Ki'yi seçtiler. Şarkı dizide canlandırdığı Ma Roo karakterinin duygularını anlatıyormuş.
Ben de ilk çıkan İngilizce altyazıyla çevirisini yaptım. Umarım hatalı çevirmemişlerdir, tabii ben de. :)
Keyifli dinlemeler...


28 Ekim 2012 Pazar

Jo Eun "Good Person" [Nice Guy OST] Türkçe Alt Yazılı


Çevirisini yaptığım dizi Nice Guy gerek Kore'de gerek birçok ülkede gerekse Türkiye'de beğeniyle takip ediliyor. Son haftalarda Kore'de reytingleri %18'in üzerine çıkmıştı.
Bu kadar beğenilen dizinin birbirinden güzel müzikleri var tabii.
Son çıkan şarkımız da Jo Eun'un seslendirdiği "Good Person" şarkısıydı.
Dizinin diğer şarkıları gibi bunu da çok beğendim, günlerdir dinliyorum. Bir de oturup Türkçe alt yazılı videosunu hazırladım dinlerken anlayıp daha fazla zevk alalım diye.
Keyifli dinlemeler herkese. :)



23 Ekim 2012 Salı

Suskunlar

"Yıllarca sustular, şimdi konuşma zamanı..."
Evettt, biraz ara verdikten sonra bu kez kendimi de şaşırtan bir olayla karşınıza çıkıyorum.
Son iki Ramazan ayında yayınlanan kısa dizi Yamak Ahmet haricinde en son ne zaman bir Türk dizisi izlediğimi, hatta şöyle birkaç bölüm baktığımı bile hatırlamıyorum.
Beynimi ne kadar zorlarsam zorlayayım aklıma, her hafta yolunu gözlediğim, tv karşısında kilitlendiğim ya da açıp netten izlediğim son Türk dizisi gelmiyor... Anlayın yani ne kadar zaman olmuş o dünyadan kopalı.
Fakat geçenlerde methini çok duyduğum aklımın bir köşesine mutlaka izleyeceğim diye kaydettiğim 4 diziden biri olan Suskunlar'ı kardeşimin de teşvikiyle izlemeye başladım.

Diğer 3 dizi ise; Ezel, Uçurum ve Şubat.
Tabii ben Suskunların senaristinin Ezel'in iki senaristinden biri olduğunu bilmediğim gibi, diğer senaristin de Uçurum'un senaristi olduğunu bilmiyordum kısa bir süre öncesine kadar.
Üç dizi de bu kadar övüldüğüne göre boş değildir herhalde bunlar derdim bilseydim ama dizilerin boş olmadığını gördükten sonra en azından emin olarak bunu söyleyebiliyorum.

Tamamen bir intikam dizisidir. Ben de intikam dizilerine bayılırım malum...
Dizinin konusunu şöyle bir yazalım:

Birbirinden başka tutunacak şeyi olmayan 4 küçük çocuğun hikayesi bu. 4 arkadaş. 4 kardeşten öte. Büyümeleri seneler sürecek zannettiler. Ama bazı çocuklar tek bir günde büyür. Basit, masum, tek bir hata yaptılar. Ve çocukluklarına veda ettiler. O günden sonra bir söz verdiler birbirlerine. Sustular. Ve dağıldılar şehrin dört bir yanına.
Ama içlerinden birisi tutmadı sözünü. Seneler sonra biraraya topladı hepsini. Başladığı işi bitirmeleri için...
Şimdi herbiri bambaşka bir adam. Birisi gözükara bir serseri. Birisi başarılı bir kanun adamı. Birisi hiç büyümemiş, kocaman kalpli bir çocuk adam. Birisi de sözü ilk bozan. Şehrin dört bir yanından esen 4 rüzgar gibi çıktılar bir yola. Arkalarında paylaşılamayan bir aşk, önlerinde sorulacak bir hesap, tek silahları ise girdiği her savaştan galip çıkan dostlukları idi.
Onlar yıllarca sustular.
Şimdi konuşma zamanı…

Kuyudibi adındaki bir mahallede dört candan öte arkadaştılar.
Uzun zamandır Türk dizilerinde çocukluk dönemlerine pek değinilmediğinden, pek başarılı çocuk oyuncu olmadığından yakınıyordum ki bu dizi o istediğimi duymuşçasına, bak yanılıyorsun var o yetenekler dercesine karşıma çıktı.

Ecevit yani Şerif.

Bilal yani Sarı.

İbrahim yani Iska.

Zeki yani Yanık...

Tabii bu grubun yegane kız üyesi Ahu... 


Dizinin konusunun daha önce Robert De Niro, Kevin Bacon ve Brad Pitt'in oynadığı 1996 yapımı "Sleepers" aslı filmden alınma olduğunu da daha sonra öğrendim ben. Henüz filmi izlemesem de dizinin günceline yetişince onu da izleyeceğim. Ne kadar konu alıntı olsa da henüz izlediğim 14 bölüm oldukça başarılıydı.
Dizide bahsi geçen Kuyudibi mahallesinin, senaristin hayal ürünü olduğunu, gerçekte var olmadığını bir de Ezel'deki senarist arkadaşıyla beraber bunu ürettiği ve aynı mahallenin Uçurum'da da geçtiğini öğrendim.

Tabii bu dizide sinir olunmayacak, saç baş yoldurmayacak karakter yok gibi bir şey...
O yüzden dizinin de içeriğinde yer alan küfürlerle küfür haznenizin gelişmiş olması da oldukça işe yarıyor.
Sık sık sayıp sövme isteği içine giriyorsunuz zaten. Dizi karakterleri de size sıra bırakmadan bol bol bippp seslerini duymanızı sağlıyor. Siz de o bippp seslerini istediğiniz gibi doldurabiliyorsunuz anında.

Her bölüm arka plandan gelen iç ses ve insanın içine oturan anlamlı ve vurucu sözler ise dizinin en güzel yanı.
Bu bazen Ecevit'in sesi bazen de Zeki'nin sesi olarak geliyor bize...
Tıpkı, "Gerçek ölümsüzdür Arkadaş, istediğin kadar göm yeniden doğar hiç ummadığın bir kalpte..." gibi.

Dizide katlanılmaz kötü ve gizemli karakterler de var.

Gizemli polis Gurur.

Dizinin baş kötüsü İrfan.

Hapishane Müdürü Sait

Bunların kafalarını birbirine sürte sürte alev çıkartmak ardından da bedenlerinden ayırmak istediği içimde uyansa da onlar kadar kötü olamayacağım için bir anlık kızgınlık olarak kalıyor duygularım.

Anlayacağınız vaktiniz ve imkanınız varsa kaçırmayın derim.
Öyle ki bugüne kadar hiçbir Türk dizisinde ağlamayan ben bu diziyle öyle ağladım öyle ağladım ki ertesi gün gözlerim şişmiş, başım sızlar vaziyette ruh gibi ortalarda gezdim.
O çocukların çektikleri, oyunculuklarındaki inandırıcılık ve hisleri yansıtışları içime öyle işledi ki iki üç gün gece uyumakta zorlandım...
Anlayacağınız çok etkilendim çok... Hatta bölüm olarak benden ileride olan kardeşime benim kalbim dayanmıyor ileride de bu çocukların böyle yürek parçalayıcı sahnelerini çok göreceksem devam edemeyeceğim diziye dedim. Neyseki senarist o dozu ilerleyen bölümlerde biraz düşürdü de ben de diziye devam edebilirdim.
Her bölüm bir buçuk saatten fazla olduğu için günde bir bölüm zar zor izliyorum. Ayrıntıları kaçırma korkusuyla ileri de saramıyorum. Güncele yetişemedim henüz. En son 14. bölümü izledim. Bildiğim kadarıyla 23. bölümü yayınlandı en son dizinin. İkinci sezondayız. 17. ya da 18. bölümde sezon finaline girmiş zamanında.
Dizinin bu afişini ilk gördüğümde anlam verememiştim ama ilerleyen bölümlerde en doğru afişin bu olduğuna karar verdim. Dizinin dert anası, tabiri caizse kum torbası Ahu.
Bir şekilde her şeyi öğrenen ama kimseye kendi sıkıntılarını anlatamayan, o dört arkadaşın hep yanında olmaya çalışan, onlara destek veren kişi. İki aşık arkadaş arasında sıkışan, onların gel demesiyle gelen, git demesiyle giden, onu sev demesiyle sevmeye çalışan biri. Kimse gerçekte ne istediğini sormuyor ona...
İçlerinde en yalnızı belki de o... İçinde yaşadığı aşkı dışa vuramayan, içi içini yiyip kavuran biri...

Her bölümün özel ismi olması da hoşuma gidiyor.
Mesela 1. bölüm adı: "Hatırlamak Unutmaktan Zordur."
İlk okuduğunda nasıl olur diyor insan ama bölüm bittiğinde ne kadar da doğruymuş diyorsun.
2. bölüm adı: "Ayrılık Öldürmez, Gerçekler Öldürür."

Bir bölümü izlerken not ettiğim dizinin dış sesinin konuşmalardan bir tanesini ekleyeceğim şimdi.
Bunun gibi bir sürü olsa da hepsini yazmam mümkün değil.
Ardından Aytekin Ataş'ın söylediği dizinin sevdiğim müziğini de ekleyip bu yazıyı da noktalayacağım.

9. bölümün adı: "Vicdan Yarası."
9. Bölümden...
Vicdan somut bir şeydir.

Kalpte ağrı, alında ter, gözde yaştır vicdan.

Umutlanma, çünkü bir umut öldürür insanı bir de vicdan.

Gözü kara bir adamı bir korkağa çevirebilir vicdanın fazlası.
Ama yokluğu en kötüsü, yokluğunda bir insanı bir canavara döndürür vicdan.

Hançer yarası bile vicdan yarası kadar acıtmaz.

Vicdan ya vardır ya da yok. Ya yumuşatır bir kalbi vicdan ya da karartır.
Her türlü canın yanacak. İnsansın, onun için yaratıldın... ama sakın kendini
çünkü en ağırı vicdan yarasıdır.

Onurlu bir pişmanlık vicdan azabından iyidir.



10 Ekim 2012 Çarşamba

A Company Man // 2012

Efendim koyu bir So Ji Sub fanı olarak yeni filminin tanıtımı yapmazsam içimde kalırdı.
Malum Road Number One'dan sonra bir süre ortalarda gözükmese de sonrasında önce Always//Only You adlı film, ardından da Ghost//Phantom adlı dizisiyle karşımıza çıkarak yine kendine hayran kalmamızı sağladı.

Her ne kadar gönlüm yeni bir dizi istese de şimdilik elimizde yine çok konuşulacak bir film var.
"A Company Man"

Film hakkındaki genel bilgiler şöyle:
Orijinal Adı : 회사원 / Huisawon
Yönetmen ve Senarist : Lim Sang-Yoon
Tür : Aksiyon / Dram / Gerilim
Vizyon Tarihi : 11 Ekim 2012

So Ji-Sub - Hyeong-Do
Lee Mi-Yeon - Su-Yeon
Lee Jae-Yoon - killer
Kwak Do-Won - Jong-Tae
Kim Dong-Joon - Ra-Hoon

KONUSU
Hyeong-do metal ticaret şirketi maskesi altında işlerini yürüten bir kiralık katil örgütünün üst düzey bir katilidir. Bu soğukkanlı profesyonel katil için öldürmek günlük iş anlaşmalarından farklı değildir. Bir gün Hun-yi 'yi yok etmek için gönderilir. Hun-yi kaderiyle (ölümüyle) yüzleşmeden önce Hyeong-do'dan bir iyilik ister, bu iyilik parayı ailesine ulaştırmasıdır. Uzun bir tereddütten sonra Hyeong-do Hun-yi'nin evine gider ve bir kadınla karşılaşır. Eski bir şarkıcı olan Su-yeon, Hyeong-do'nun sevdiği kadındır. Hyeong-do kadınla tanıştıktan sonra bir şeyler hissetmeye başlar ve yaptığı işten pişmanlık duymaya başlar. Bu arada şirket Hyeong-do'nun Hun-yi'yi talimata uygun öldürmediğini öğrenir ve onu şirketten atmaya karar verirler.

Su yeon'la yeni bir hayata başlamayı düşleyen Hyeong-do, kendini çalıştığı şirketin avı olarak bulur.

Filmle ilgili bir not: Film çekimleri 20 Ağustos 2011'de başlayıp 6 Aralık 2011'de bitti.
Afişlerden de anlaşılacağı gibi So Ji'miz soğukkanlı bir katildir. Tabii sonra aşık olup yaptığı işten pişmanlık duymaya başlar falan filan işte... Konu klasik gelse de So Ji'yi izlemek zevkli olacak.

Oyunculara bir bakalım.
 So Ji Sub - Hyeong Do

Lee Mi Yeon - Su Yeon

Kwak Do Won - Jong Tae

Kim Dong Joon - Ra Hoon

Bayan oyuncuyu daha önce Crazy for You adlı dizide izlemiştim. Kendisini çok güzel bulmasam da hoşuma giden bir oyunculuk sergilemişti. Yani izlemekten çok rahatsız olacağım biri değil. :)
Yine de içimden hani başka güzel kadın yok muydu demek de geçmiyor değil ama bu düşünceyi aklımdan hemen çıkartıyorum. Dediğim gibi başarılı bir oyuncu, rolünün hakkını verecektir eminim.

Sabırsızlıkla yayınlanıp videolarının nete düşeceği zamanı bekliyorum. Çevirisi bana kısmet olursa çok sevinirdim ama İngilizce altyazısı çıktığında ne olur bilemem. Beklemeye devam şimdilik. :)

Fragmanı da izleyelim.

Tek isteğim filmin sonunda yine acı çekmiş, bir yeri sakat kalmış ya da ölmüş bir So Ji görmemek.
Filmde bol bol dövüş, vurdu kırdı sahnesi görecek olsak da sonu mutlu bir son olur inşallah demek istiyorum.
Tam bu sırada ise aklıma onca kişiyi gözünü bile kırpmadan öldüren bir seri katilin sonu ne kadar mutlu bitebilir ki diye kötü kötü düşünceler gelmeye başlıyor. Umarım yanılıyorumdur.






4 Ekim 2012 Perşembe

The Great Seer // 2012

Genelde henüz yayınlanmamış diziler hakkında yorum yapmaktan çekinirim. Malum vakti zamanında ilk bölümlerinde ayılıp bayılıp ilerleyen bölümlerde yaka silktiğim birçok dizi olmuştu. Hele ki bunların içinde biraz fantastik ögeler ya da türün tarihi olması girince bu ihtimal biraz daha artıyor.

İlk 8 bölüm çok beğendiğim ama sonrasında beğeni listemin en alt sırasına düşen, izlerken tabiri caizse nefret ettiğim dizi Rooftop Prince ve yine ilk 12 bölümüne kadar hayranlıkla izlediğim, öve öve bitiremediğim sonrasında ise baş roldeki oyuncu Joo Won için 22. bölüme kadar ite kaka izlediğim ve hala son 6 bölümünü izlemediğim Gaksital en canlı iki örnek.
Haa bu dizinin anladığım kadarıyla baş rolü olan Ji Sung'un oynadığı tarihi dizi Kim Soo Ro'yu da listeye eklemezsem içimde kalır. O da ilk 15 bölümünü beğenerek izleyip geri kalan 17 bölümde Çin işkencesi çektiğim bir diziydi...
The Great Seer için aynı şeyler olur mu diye düşünmek bile istemiyorum. Çünkü oyuncu kadrosu benim için ideal. Büyük umutlar besliyorum bir tarihi dizi sever olarak.
Yönetmen hakkında ufak tefek bilgiler edinsem de senaristler hakkında bilgi bulamamsa azıcık tedirgin ediyor beni. Yine de umarım beklediğimi karşılar bu dizi.

Taa dizinin adı ilk açıklandığında ve oyunculardan sadece Ji Jin Hee kesinken bile tamam, ben bu diziyi izlemeliyim demiştim. Aylarca yeni bilgiler çıkmasını bekledim. Sonrasında yavaş yavaş kesinleşen oyuncu kadrosunu görünce ilk başlarda aldığım elektriğin boş olmadığını anladım.
Dizinin konusunda hakkında pek bilgim yok. Şimdilik sadece diziyi çevirecek arkadaşın yazdığı şu konu var elimizde.
"Goryeo Hanedanlığı'nın son zamanlarında saray ahalisine yol gösteren kahinlerin, kralı tahttan indirerek Joseon Hanedanlığı'nı kurmak isteyen General Lee Sung Gye'ye yardım etmesini konu alıyor."

Ji Jin Hee'nin bugüne kadar izleyip de beğenmediğim bir yapımı olmadı. Her dizide daha da büyüyerek ilerledi ona olan hayranlığım. 60 bölümlük Dong Yi'yi bile güzel kılan unsurların başındaydı.
Buradaki karakteri oldukça ilgi çekici. Nereden okuduğumu hatırlamasam da senaryoyu okuyunca o karakteri oynamak istediğini o söylemiş. Tabii doğruluk payını bilemem.

Ji Sung'u Kim Soo Ro'da izledim. Diziyi beğenmesem de Ji Sung'un o dizideki hali bana tarihi diziler için biçilmiş kaftan olduğunu söylemişti taaa o zamanlar. Ses tonunun kalınlığı ve erkeksi tavırları da bunu destekler nitelikte zaten. Her ne kadar Protect the  Boss'daki çantası sırtında dolaşan adamı hala unutamamış olsam da bu diziye başlayınca oynadığı karakteri güzel canlandıracağına eminim.

Song Chang Ui'yi de henüz sadece 4 bölümünü izlediğim A Thousand Days' Promise adlı dizide izleyip oldukça beğenmiştim. Fakat genel olarak tanıyıp hakkında yorum yapacağım bir oyuncu değil. Bu diziyi izlersem karar veririm artık.

Şimdi dizide ağırlıklı olarak kim anlatılacak, birinci oğlan kim, ikinci oğlan kim, kim kime aşık olacak, kim ne için savaşacak bilmiyorum. Bu konuları biraz tahmin etsek de muallakta henüz. Yine de ben Ji Jin Hee'yi dizide fazlasıyla görmek isterim.

Bayan kısmına gelince gerek Kim So Yun gerekse Lee Yoon Ji'yi çok severim. Tarihi halleri gözüme biraz yabancı gelse de alışacağıma eminim.

Dizinin bölüm sayısından dolayı, şu anda Nice Guy dizisini çeviriyor olmamın da etkisiyle zaman sorunu yaşadığım için muhtemelen çevirisi bitince ya da oldukça ilerledikten sonra izlemeye başlama olasılığım yüksek. O zamana kadar da izleyenlerin yorumlarından zaten izlenmeye değer olup olmadığını az çok anlarım.

Fragmanları da ekliyim son olarak.


3 Ekim 2012 Çarşamba

Nice Guy / The Innocent Man İlk İzlenimler

Evetttt, dizimiz artık 6. bölümüne geldi. Şimdiye kadar diziyle ilgili düşüncelerim netleşmediği için şöyle uzun uzun, detaylı bir yorum yapmamıştım. Aslında durum yine çok değişmese de artık bir iki kelam etmenin vakti geldi bence.
Öncelikle şimdiye kadar gözlemlediğim kadarıyla karakter değerlendirmemi yapayım.

Kang Ma Roo: Dizinin konusuna aldanıp ilk bölümün yarısına kadar "Vah garibim, birazdan iftira atıp birini öldürdüğünü söyleyerek hapse atacaklar." diye yana yakıla dövünüyorduk. Sevimliliğiyle de kendimizden geçmiştik.
Sonra bir baktık ki kimse bizim bebek yüzlü oğlanımıza suç atmamış. Hasta kardeşini bırakıp aşkından gözünü köre eden noonasının bir telefonuna deli gibi koşup onun işlediği cinayeti kendi üzerine alan kendisiymiş.
Bu noktada biz şok olmuş bir halde saç baş yolarız tabii. "Nasıl yani??? Aptal mısın oğlum sen???" diye ekranın içine girip birkaç tokat atmak istedik ona.
Fakat ne çare ki iş işten geçmiş eriyip bittiğimiz herif hapsi boylamıştır. 6 sene sonra 5 yıl hapiste yatmış,  geleceğin parlak doktoru olma şansını kaybetmiş, kardeşi ölümcül bir hastalığa yakalanmış, bir barda barmenlik yapan, jigalonun teki olarak karşıma çıkmıştır artık.
Tabii noonası zengin bir bunakla evlenmiş, bir çocuk peydahlamış gününü gün etmektedir.
 Sonrasında "İyi de bu adam neyin intikamını alacak?" diye düşünürken oğlanımız kendi ağzıyla nedenleri söyler.
"Senin gibi biri bu kadar yüksekte olamaz. Olursa adaletsizlik olur. Diğer insanların hayalleri biter." cinsinden şeyler söyleyerek kendisini tabiri caizse adalet bekçisi ilan edip kadının elindeki her şeyi almak ister.
Tabii bu noktada ben yine saç baş yolmaya başlayıp "Ulan bu kadını hapse atmayan, suçunu üstlenen sen değil misin? Şimdi ne hakla böyle söylersin? Ne bekliyordun ki?" diye söylenmekle meşguldüm.
Bu amacı için talihsiz bir şekilde ağına düşen, ona karşı masum duygular besleyen noonasının üvey kızı Seo Eun Gi'yi kullanmaya başlayınca ise dizinin ilk yarım saati şefkatle baktığımız adamdan iyice nefret etmeye başlıyoruz.
Yaptıkları noonasından daha beter. Resmen yaptığı hatayı kabullenememiş "Nasıl böyle olur?" diye delirip kime, ne için, nasıl saldıracağını şaşırmış durumda.
Tamamen kendini tatmin etmek için bu intikamın peşine düştüğünü düşünmekteyim.
Şu an için dizideki en haksız ve kötü karakter bence o.
Fakat bir gerçeği atlayamayacağım. Gerçekten çok yakışıklı. Hani karşısına geçip bakarken kızların eriyeceği türden biri...

Seo Eun Gi: Hani gelen vurmuş giden vurmuş bir de ben vursam ne olur ki diye düşünülecek bir karakter resmen. İlk bölümde gördüğümüz karakter akıllı, sivri dilli, kimseye pabuç bırakmayacak türde biriydi.
"Hah işte tam istediğim gibi." diye zevkten dört köşe olmuşken geçen 6 yılın ardından bir şeyler karışıyor...
O kız aptal, saf, hırçın ama bu hırçınlığı sürekli kendisine zarar veren bir kız haline geliyor. Babasının deyimiyle toy bir kız. "Allah Allah ben ilk bölüm yanlış karakteri mi izledim?" diyorsunuz.
Zaten sonrasında kız her yaptığı işi eline yüzüne bulaştırıp babasının öfkesini kazanıp üvey annesinin ön plana çıkmasına neden oluyor.
Bu sırada da kendisini kullandığından habersiz olduğu Ma Roo'ya deli gibi aşık olunca onun için her şey daha da kötü bir hal alıyor.
Tabii ben onun öyle kolay bir şekilde Ma Roo'ya aşık olmasını yanlış bulmuyorum. Ma Roo'ya kim karşı koyabilir ki???
Yine de biraz daha uyanık ve politik olmasını dilerdim. İleride daha mantıklı ataklar bekliyorum.

Han Jae Hee: Hayatın sillesini yemiş bir karakter. Hayatı boyunca eziyet görmüş, zor bir hayat yaşamış, annesi fahişe olduğu için babasının bile kim olduğunu bilmeyen biri. Abisi ve annesi onu geneleve satmak isterken tüm zorluklara rağmen yılmadan bir muhabir olmayı başarmıştır.
Tabii bu sırada komşusu olan Ma Roo'yla birbirlerine aşık olmuşlardır.
Bu noktada bizim henüz nedenini ve kim olduğunu bilmediğimiz bir adamı öldürür. Yardım için Ma Roo'yu çağırır ama Ma Roo suçu üstüne alacağını söyler.
Sonraki 6 senede kendinden 5 yaş küçük bir kızı olan yaşlı bir adamla evlenir. Bir de çocuğu olur.
Muhabirliği bırakıp lüks bir hayat sürmeye başlar.
Bu hayat öyle gözlerini boyar ki eski rezil hayatına dönmemek için her şeyi yapmaya razıdır. Gerekirse en değer verdiği kişiyi gözünü bile kırpmadan feda edebilecek hale gelir.
Şimdi biz ona dizinin kötü karakteri gözüyle baksak da dizide en mantıklı nedenleri olan kişi o. Hatta tek mantıklı nedeni olan kişi o. Tabii ki tüm yaşadığı zorluklar kocasını aldatmasını, üvey kızının arkasından dolap çevirmesini, onu seven birini gözünü bile kırpmadan feda etmesini gerektirmez ama yine de korktuğu bir şey var... "O rezil hayata dönersem ne olur?" Bundan kaçabilmek için güçlenmesi gerekiyor. Bunun için uğraşırken karşısına Ma Roo çıkmış seni olduğun yerden edeceğim deyip de üvey kızıyla birlik olunca istem dışı başka kötü yollara da başvurmak zorunda kalıyor.
Bildiğimiz gibi yalan yalanı, kötülük kötülüğü doğurur... Onunki de bu hesap... Bir kere başlayınca dönmesi mümkün olmuyor...
Kötü karakterlerin talihsizliği olacak ki herkes bu nedenlerine rağmen ondan nefret ediyor...
Tamam ben de sevmiyorum ama Ma Roo'dan daha haksız değil en azından...

Gelelim bir iki ufak tahmine. Herkes Ma Roo acaba Eun Gi'ye gerçekten aşık olacak mı yoksa Jae Hee'yi sevmeye devam mı edecek diye merakla bekliyor.
Benim ilk bölümden beri tahminim kesinlikle Eun Gi'ye aşık olacağı yönünde.

Bir diğer mesele ise acaba Eun Gi dizinin konusunda yazıldığı gibi hafızasını kaybedecek mi?
Bu konuda hala tam emin değilsem de ben Eun Gi'nin zaten hafızasını kaybetmiş olduğunu düşünüyorum.
Geçmişine ait birçok şeyi büyük ihtimalle hatırlamıyordur. 
Yoksa bu saatten sonra hafızasını kaybetmesi diziyi nasıl etkiler bilemiyorum.
Bu konu biraz muallakta. Birkaç bölüm daha izlemek lazım sanırım.

Son mesele de yönetmenin daha önceki projelerindeki gibi yine dizi kötü sonla mı biter?
Malum benim de çok sevdiğim I am Sorry I Love You (Misa) ve A Love to Kill adlı dizilerinin finalinde gülememiştik...
Ben dizinin kötü sonla bitmesi için kesin bir neden göremiyorum. Yani senarist isterse bal gibi bir mutlu son yazabilir. Fakat yok ben illa izleyiciyi verem etcem kötü sonla bitireceğim derse orası beni aşar tabii.

Misa'da geri dönemezdi adamın öleceğini daha ilk bölümden biliyorduk. A Love to Kill'de oğlan abisinin sevgilisine aşık olmuştu. O da etik olarak kabul görülemeyeceği için kavuşmamalarını anlamıştık. Fakat bu dizide elimizi kolumuzu bağlayan bir durum yok. Yani en azından biz yok sanıyoruz.

Bakalım ilerleyen bölümlerde neler göreceğiz...
Şimdilik dizinin güzel ostsini dinleyelim. :)