11 Ağustos 2015 Salı

Mask / Maske (2015)

Soo Ae'ye teklif gittiğini duyduğum andan beri deli gibi takip ettiğim Mask, gözümü açıp kapayıncaya dek yayınlanıp finalini yaptı. Peki değdi mi onca beklemeye derseniz de kendi adıma değdiğini söyleyebilirim.
İlk kez Denizler İmparatoru'nda izleyip hemcinsim olmasına rağmen tabiri caizse aşık olduğum Soo Ae'nin; senaryosu Secret'ın senaristinin elinden çıkacak bir dizide rol alacağını duyduğumda ister istemez büyük beklentilere girmiştim zaten. Beklentim de yüzde yüz olmasa da karşılandı. Tabii itiraf da etmem gerekir ki biraz daha iddialı bir yapım bekliyordum.
Dizide olaylardan çok karakterlere yoğunlaşılmış, soğuk savaş ortamı oluşturulmuş gibiydi. Bu nedenle olacak ki oyuncu kadrosu da tam rollere biçilmiş kaftan olarak seçilmiş. İlk birkaç bölüm oldukça hızlı ve hareketli bir giriş yapan dizi, daha sonra dediğim gibi soğuk savaş dönemine giriyor. Duygular ön plana çıkıyor ve psikolojik savaş başlıyor.
Birçok kişi gibi ben de esas oğlan rolünü canlandıran Joo Ji Hoon'dan ziyade kötü enişte rolündeki Yeon Jeong Hun'u daha çok beğendim. Zaten senarist de onu daha fazla ön planda tutmuş gibiydi. Joo Ji Hoon'un hayat verdiği Min Woo karakterinden hep bir atak bekledim ama pek istediğim gibi etkili bir duruş sergilemedi, dizi boyunca pasifti. Kötü rol kategorisine sokabileceğimiz Seok Hoon ve Mi Yeon çifti esas çiftimize göre daha baskın bir ikili olmuştu dizide.
Buna rağmen dizinin Soo Ae'yi ön planda tutma çabası da gözümden kaçmadı. Belli ki senaryo, tıpkı Soo Ae'nin bir önceki dizisi olan Yawang'da olduğu gibi, onun için yazılmış. Güzelliğiyle büyüledi, karakteriyle kendini sevdirdi, güzel giyimiyle bizi mest etti dizi boyunca.
Güncel takip ettim diziyi, her haftayı merakla bekledim, son iki bölüm hariç de hiç sıkılmadım izlerken. Buna rağmen biraz daha olaylar üzerine eğilmelerini isterdim. Seok Hoon'un aileye olan öfkesine, Min Woo'nun kendini bulup o pasiflikten çıkmasına ve Ji Seok'un yerine geçtiği Eun Ha karakterinin ailesine biraz daha değinilmeliydi bence. Son bölüme kadar da onca olay olmuşken hiç kimsenin zor durumda kalmaması, polis tarafından sıkıştırılmamaları, savcıların soruşturma başlatıp aniden durdurmaları için bir sözün yeterli olması, eniştenin istediği kişinin hapise girip çıkmasını bu kadar rahat sağlaması ve başkan olan babanın tüm bunlar yaşanırken hiçbir etkinliğinin olmaması dizide birçok konuda kolaya kaçıldığını gösteriyor.
Bu nedenle de daha çok yansıltılmak istenen karakterlerin ruh halleri, duyguları, nefretleri ya da sevgileri olsa da o samimiyeti hissedemiyorsunuz. Kopukluklar oluyor. Her şey bir anda olup bitiyor, sorunsuzca herkes her şeye devam ediyor. Finali ise çok oldu bittiye gelmiş, tam tatmin edici olmamış diyebilirim.
Sonuç olarak; doya doya Soo Ae izledim. Tüm eksiklerine rağmen izlenebilir bir diziydi. Zaten Kore'deki reytinglere bakarsak Kore halkı da benim gibi düşünüp severek izlemiş diziyi. Vaktiniz olduğunda izleyin. Güncel dizilerden en izlenebilir olanı bu diziydi zaten. Umarım Soo Ae fazla bekletmeden tez zamanda çok daha iyi bir yeni diziyle geri döner.

9 Ağustos 2015 Pazar

The Case of Itaewon Homicide / Itaewon Cinayeti (2009)

Daha önce defalarca Kore'nin gerçek olaylardan uyarlama suç türündeki yapımlarından uzak duracağım demiş olsam da sütten ağzımın yanmasına doyamamış olacağım ki bu düşüncemi bir kenara itip yeniden böyle bir yapıma daldım. Neyse ki bu kez hazırlıklıydım. Günümüzdeki adalet sisteminin bile öylesine saçma açıkları varken bu film fazla dağlamadı yüreğimi. Elbette ki bu lafım bile üzücü. Böyle bir durum var ortada ama maalesef o kadar alışılmış geldi ki duyarsızlaşmışım artık. Belki de üzerinde derin derin düşününce insanı çıldırtacak bir olayı neredeyse "normal" kabul ettirecek bir dünyada yaşıyoruz.

Film; iki Amerika vatandaşı Koreli şımarık gencin, eğlence uğruna gözlerine kestirdikleri masum bir genci hiç acımadan, vahşice bıçaklayarak öldürmeleriyle başlayan "katil hangisi" sorgulaması üzerine kurulu.
Bir hamburgercinin küçük tuvaletinde gerçekleşen olayda katilin bu ikisinden biri olduğuna hiç şüphe yoktur. Fakat esas sorun, ikisi de suçu birbirine atarken gerçek katilin hangisi olduğuna karar vermenin çok zor olmasıdır. Günümüzde elbette bu davayı aydınlatmak daha kolay olabilir ama filmde anlatılan olay 1997 yılında gerçekleşmiş.

Gerçi günümüzde bile ne olaylar ne suçlar gözler önünde işlenmiş, tüm deliller ortaya çıkmışken suçlu ya da suçluların gücü ve parası var diye kapatılıyor. Herkes her şeyi bilirken üç maymun oynayan onlarca sözde adalet görevlisi var. Devleti soyanlar, banka hortumlayanlar, devlet içinde devlet kuranlar, futbolda şike yapanlar, terör örgütüne yardım eden yasal görünümlü partiler falan filan... Başta bizim ülkemiz dolu bunlarla. Hepsinin ortak noktası; yasaların açıklarıyla, basın gücüyle, para ve nüfuslarıyla her yere uzanan elleri sayesinde işledikleri suçların cezasız kalması.
Her şeye rağmen adalete olan güvenimizi korumalıyız elbette ama yasaların herkese aynı işlemediği de ortada.

Olayın bu kısmını geçip filmin işlenişine ve oyunculuklara geleyim. Öncelikle film öyle ahım şahım değil ama izlerken de sıkmıyor. Merakı diri tutuyor. Oyunculuklar rahatsız etmiyor. Sadece bu konuyu biraz daha vurucu işleyeceklerini düşünmüştüm. Fakat fazla duygulara inmeden, yüzeysel ve tarafsız işlenip kararı izleyiciye bırakmak istemişler.

Sonuç olarak vakit ayrılabilecek, birçok filme göre izlenebilirliği yüksek ama çok da büyük beklentiler içinde izlenilmemesi gereken bir film. Vaktiniz varsa ve bu türü seviyorsanız tavsiye edilir.
Fragman