27 Temmuz 2015 Pazartesi

Orange Marmalade (2015)

Genelde lise ve gençlik dizilerinden uzak duruyorum. Bunun en büyük nedeni ise yetersiz oyunculuk ve konunun çok bilindik, çocukca ve sığ olması. Buna rağmen resmen elimizde büyüdü diyebileceğim, oyunculuğunu da kendisini de çok beğendiğim Yeo Jin Goo'nun hatırına ilk bölümlerinde oldukça övüldüğünü gördüğüm, bölüm sayısı da az olan Orange Marmalade'e bir şans verme kararı aldım. Geçmişte vampir konulu bir dizi izlememiş olmanın verdiği merak da bu kararıma etki etti.

Aslında dizi, daha önce bir şekilde benzerlerini izlediğimiz ya da okuduğumuz bir konu üzerine kurulu. İnsan gibi davranıp insanların içinde kimliğini saklayarak yaşayan bir vampir kızın, insan bir oğlanla birbirlerine aşık olmasını konu ediniyor. Vampirler adına önceden bildiklerimizin dışında hikayenin gidişatında çok da farklı bir şey ortaya çıkmıyor. Oğlan vampirlerden nefret ediyor, farkında olmadan bir vampire aşık oluyor sonra da klasik gerçekle yüzleşme dönemleri, aşk acıları falan filan.

Yeo Jin Goo beni yanıltmadı ve yine her zamanki gibi içten ve başarılı bir oyunculuk sergiledi dizide. Hatta bence en iyi performansı bu dizide oldu. Artık başrolleri almaya da başladığına göre çok yakında daha kaliteli yapımlarda karşımıza çıkıp bizi mest edeceğine hiç şüphem yok.
Başrol kızımıza gelince ise kendisini daha önceden hiç tanımıyorum. Sanırım Kpop kız gruplarından birinin üyesi. İlk ciddi oyunculuk deneyimi de bu dizide anladığımın kadarıyla. Genelde boş boş durup etrafa bakmaktan başka bir şey yapmadığı için olsa gerek fazla rahatsız etmedi beni ama dudakları hiç kapanmıyor mu bu kızın demekten de kendimi alamadım. Dizi boyunca bir dudağı diğer dudağına değmedi resmen. Estetikten midir bilemedim tabii. Fakat çok gözüme battı bu durum. Sırf bu yüzden keşke başka biri oynasaydı dedim.

Duyduğum kadarıyla bir mangadan uyarlamaymış dizi. Mangası da böyle miydi bilmiyorum ama 2 sezon gibi bölünüp bir kesimde tarihi dönemlere gitmeleri de ayrı bir hava vermiş diziye. Tarihi dizileri seven biri olarak o kısımlarda da eğlenmedim değil. Fakat olayı günümüze bağlama şekilleri, reerkarnasyona değinmeleri de bir tuhaf geldi bana. Hani çok zorlama olmuş gibiydi. Yine de canıma minnet dedim, günümüz kısımlarından daha çok hoşuma gitti o bölümler.

Tüm bunları ele aldığımızda diziyi çok övemeyeceğim ama yine de kendini bir şekilde izlettiriyor. Hani tam çerezlik, kafa boşaltmalık, pembe hayaller kurdurtan cinsten bir dizi olmuş. Kafam yorulmasın, tüm insanların stresten kafayı yeme moduna geçtiği hayattan uzaklaşıp hayali bir dünyaya uçayım derseniz buyurun izleyin. Hiç değilse insanları ırkı, rengi, dini, dili farklı diye dışlamamamız gerektiğini hatırlatıyor dizi bize. Birkaç gün geçince ne izlediğinizi unutursun belki ama en azından anlık güzel vakit geçirebilirsiniz.
Fragman 

24 Temmuz 2015 Cuma

Ode To My Father / Gukje Market / Babama Kaside (2014)

"O zamanlar, cesurca yaşayan bizlerin hikâyesi."
Genelde filmlerde anne ve kızları üzerinden gidip bizi can damarımızdan vururlar. Bu filmde ise baba ve oğlu üzerinden harika bir konu işlemişler. Güldüren, duygulandıran, yürek parçalayan, ağlatan bir film...
Ailelerin sessiz kahramanları babalar, farkında olmadığımız ama bizim için yaptıkları fedakarlıklar, vazgeçtikleri hayatları hayalleri...

14,251,777 kişiyle Güney Kore'de bugüne kadar en çok izlenen ikici film olan bu yapımın içinde her şey var aslında. 1950'de başlayan Kore savaşında Çinlilerden kaçarken babasını ve kızkardeşini kaybetmiş küçücük bir çocuğun, babasına verdiği sözü tutup ailenin reisi olmasını konu edinmiş duygu yoğunluğu had safhada olan bir film. Savaşın acı yüzünü, yoksulluğu, çaresizliği, dönemin getirdiği zorlukları gözler önüne seriyor. Hele hele şu günlerde dozu iyice artan Orta Doğu'da yaşanan ve ülkemizi de etkileyen savaş-terör olayları nedeniyle daha da bir etki bıraktı bu film bende. Şehitler verdiğimiz, içimizin parçalandığı terör saldırılarının olduğu, savaşın ortasında kalıp göç etmek zorunda kalan fakir ve biçare insanların kaçarak ülkemize sığındığı, tüm bunlara rağmen elimizden bir şeyin gelmediği, sadece yüreğimizin paramparça olduğu bu dönemde yaramıza tuz biber olacak olsa da filmi ilk fırsatta izlemenizi tavsiye ederim.

Film başladığı anda izleyeni içine alıyor, hızlı ama kopukluk hissi yaşatmadan her şeyi dozunda verip daldan dala atlayarak ilerliyor ve yaklaşık 60 yıllık bir zaman diliminden kesitler sunuyor bize. Kore Savaşı, Almanya'ya maden işçisi olarak gitme, Vietnam Savaşı... Bir saniyesinde bile sıkılmadım filmin. Hem güldüm hem de gözyaşlarım sel olup aktı izlerken.
Ve beni can evimden vuran o sözler:
"Düşünüyorum da; bu çetrefilli dönemde çocuklarımızın değil de bizim doğduğumuzu bilmek, bütün bu sıkıntıları bizim yaşadığımızı bilmek, insanın içini rahatlatmıyor mu?
Keşke bunların hiçbiri yaşanmamış olsaydı. Yine de bu zorlukları çocuklarımızın değil de ikimizin çekmesine minnettarım."

Aynılarını yaşamamamız için bu filmdeki gibi onca acıyı yaşayıp katlanan atalarımız, bize bu umarsız hayatımız için haklarını helal ederler mi ki acaba? Ya da biz, yarın kendi evlatlarımız böyle acılar çekmesin diye ne yapıyoruz? Bu filmi izledikten sonra oturup düşünmemiz gereken yüzlerce şey olduğunu tekrar görüyoruz.
Film için kelimelerim kifayetsiz kalıyor. Tek söyleyebileceğim,  vakit kaybetmeyin izleyin. Dram kaldıramam, ağır gelir, sıkılırım diyorsanız bile izleyin. İzlerken ağlamaktan kendinizden geçseniz, moralmen çökseniz ya da beğenmeyip sıkıntıdan patlasanız bile izleyin. Mutlaka izleyin. Sonuna kadar izleyin. Çünkü izlenmeyi son saniyesine kadar hak eden bir film. Ben bittiğinde keşke bitmese, devam etse dedim ama her şeyiyle dozunda olan film süre olarak da en ideal uzunluktaydı.

Son olarak şunu da ekleyeyeyim; arada gerçek görüntülerin verilmesi, yaşanmış acıları hissetmemiz adına çok etkili oldu. En iyi oyuncu bile gerçekte yüze yansıyan acıyı tam olarak veremez. O nedenle özellikle birbirini kaybetmiş aile üyelerinin verilen televizyon görüntüleri çok fena dağladı yüreğimi.
                                                         Fragman