31 Ocak 2014 Cuma

Silenced / The Crucible (2011)

SESSİZLİK
Film izleme faslıma devam ederken kuzenimin "sosyal içerikli" olsun istemiyle gözüme takılan film bu kez Silenced oldu. Çok uzun zamandır izlemeyi düşünsem de kendimi izleyecek ruh halinde bulamıyordum. Gerçi şimdiki düşünceme göre bu filmi izlemek için uygun bir ruh hali mevcut değil zaten. Açıp gerçeklerle yüzleşmeyi göze almak lazımmış... Tabii bu kez seçtiğim filmin bu olmasının tek artısı filmi tek başıma izlemek zorunda kalmamak oldu. Zira izledikten sonra ya günümüz dünyasının acı gerçeği olan "adalet, güçlünün isteğine göre işler"in yüzüne çarpılmasıyla kafanı duvarlara vurmayı ya da en azından seninle aynı duyguyu hissedenlerle konuşup biraz sakinleşmeye çalışmayı isteyeceğiniz kesin.
Öncelikle bilinmesi gereken film gerçek bir olayı anlatıyor. Nerede okuduğumu hatırlamasam da, "Filmlerde anlatılanlara acımasız diyorlar oysa ki gerçek hayat daha acımasız." benzeri bir ifadeye rastlamıştım. İşte bu nedenle olacak ki bildiğimiz klasik filmlerdeki gibi güldürmüyor, şaşırtmıyor, değişik ya da istendik yönde bir son vaat etmiyor. İşte bu nedenle de daha çok can yakıyor aslında. Çünkü olan her şey gerçek... Tam da gerçek dünyada olduğu gibi.
Film, bir sağır ve dilsizler okulunda okul yönetcileri ve öğretmenlerinin çocuklara uyguladıkları şiddeti ve cinsel istismarı anlatıyor. Okula giden yeni öğretmen durumu fark eder ve olay mahkemeye taşınır. Lakin okul yöneticilerinin eli çok uzundur ve yargı da dahil onların yanındadır. Hal böyleyken de çocukları savunup, onlara bu kötülükleri yapanların cezalandırılması için çetin bir mücadele başlar.
Doğrusu filme başlarken bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Yer yer sahnelere bakamama, sarma gereksinimi duydum. Belli bir noktadan sonra artık benim de çocuklar gibi sesim çıkmadığını, hiçbir şeye tepki veremediğimi fark ettim. İnsan olan herkes etkilenecektir eminim filmden.
Oyunculara gelince başta çocuk oyuncular olmak üzere çok iyi iş çıkartmışlar.

Filmin sonunda ise, "Bırak uğraşmayı, dünyayı değiştiremezsin. Düzen böyle. Herkes böyle yapıyor..." gibi şeyler söyleyip insanların belki çaresiz, işe yaramayacak ama ısrarlı adalet arayışlarını gereksiz gören insanlara güzel bir gönderme vardı.
"Mücadele etmemizin sebebi dünyayı değiştirmek için değil, dünyanın bizi değiştirmesine izin vermemek için."

29 Ocak 2014 Çarşamba

Film Kuşağı

Gerek zamansızlığımdan, gerek beni kendine bağlayan bir yapım bulamadığımdan olacak ki şu sıralar Uzakdoğu dizi dünyasından oldukça kopuk durumdayım. Bu nedenle onca vakitsizliğimin arasında arada tembellik yapıp her şeyi boşverip bir şeyler izleyeyim dedim. Bu aşamada da kısa süreli kaçamak imkanı sunan film izlemek tercihim oldu haliyle.
Uzun zaman önce indirip stok yaptığım filmler arasından seçim yaptım. Ayrıca bir süredir beklediğim, izlemeyi düşündüğüm filmlerin İng. altyazısı da çıkmışken bu filmlere hem Türkçe altyazı kazandırmış olayım hem de izleyeyim diyerekten kendime ortak çevirmenler de bulup 2 filmin de çevirisini yaptık.

Toplamda bahsedeceğim 4 film oldu özetle. 2'si hazır çeviriden, 2'si de bizim çevirimizden. Önce çevirdiğim yapımlardan başlayayım.

The Terror Live (2013)
NAKLEN TERÖR
"Hayatta Kalmak İçin Canlı Yayında Kal..."
Yoon Young Hwa, haber sunuculuğundan alınıp bir radyo programının sunuculuğuna verilmiştir. Tam da yeni programının ilk haftasında bir dinleyici programa katılır, köprüye bomba koyduğunu ve patlatacağını söyler. İlk başta buna inanmayan sunucu ilk patlamayla durumun ciddiyetini anlar ve hemen saldırıyı gerçekleştirdiğini iddia eden kişiyle canlı yayında konuşmak ister. Bu hem reytingleri arttıracak hem de ona eski popülaritesini kazandırıp haber sunuculuğuna dönmesini sağlayacaktır. Teröristin ise tek bir isteği vardır o da Başbakan'ın stüdyoya gelip tüm halkın önünde özür dilemesidir.

Film tamamında neredeyse aynı ortamda geçse de heyecanınızı ve dikkatinizi hep uyanık tutuyor.
Bir sonraki sahnede ne olacağınızı merak ediyorsunuz ve bir bakıyorsunuz ki sona gelmişsiniz.
Sağlam bir sistem eleştirisi yapan film, güçlünün güçsüzü nasıl ezdiğine, her zaman bir günah keçisinin nasıl var edildiğine değiniyor. Sonunda da beklenmedik bir sonla veda ediyor bize.
Eksikleri tabii ki vardı her yapımda olduğu gibi ama kesinlikle izlenmesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyorum.
Film kendine Kore'de 5 buçuk milyonun üzerinde seyirci bularak vizyonda olduğu sürede en çok izlenen filmler arasında yerini aldı.
Son olarak da filmi neredeyse tek başına sırtlayan ve harika oyunculuğuyla izleyiciyi ekrana kilitleyen Ha Jung Woo'yu da tebrik ediyorum.

Hide and Seek (2013)
SAKLAMBAÇ
"Ya Evimde Bir Yabancı Varsa... "
Kore'nin ağır toplarından olan Son Hyun Joo'nun başrolünde olduğu ve yine deyim yerindeyse oyunculuğunu konuşturduğu bu film de yine izlenmeye değecek yapımlardan biri.
Öncelikle filmdeki gerilimin yanısıra biraz da psikolojik öğeler mevcut. Bu da sizi daha fazla geriyor tabii ki.
Sung Soo, karısı Min Ji ve çocukları ile lüks bir dairede yaşayan başarılı bir iş adamıdır. Bağını kestiği abisi dışında hayatı gayet iyi gitmektedir. Bir gün Sung Soo abisinin kaybolduğunu söyleyen bir telefon alır. Bunun üzerine 10 yıl sonra ilk kez onu aramak için abisinin dairesinin olduğu binaya gider. Orada her kapının üzerine kazınmış tuhaf semboller görür. Ayrıca onları gözleyen biri olduğuna inanan ve korku içinde yaşayan Joo Hee ve kızı ile tanışır. Sung Soo kapılara kazınmış sembollerin cinsiyet ve kişi sayısını gösteren "Saklambaç şifreleri" olduğunu anlar. Evine döndüğünde ise benzer semboller kendi kapısına da kazınmıştır.
Bundan sonra ise aile diken üstüne yaşamaya başlar, artık can pazarı başlamıştır...
Film Kore'de vizyona girdiğinde beklenmedik büyüklükte bir izleyici bulmuş kendine. 5 milyon 600 binin üzerinde bir rakama ulaşmış. Ayrıca ödüller de almış. Filmde açıkta kalan, anlamlandırmakta zorlandığımız kısımlar olsa da yaklaşık 2 saat boyunca sıkmıyor sizi. Meraklandırıyor, geriyor... Özetle benim gibi eğer bu türü seviyorsanız izlerseniz vakit kaybettiğinizi düşünmeyeceksiniz bence.

 Gelelim diğer iki filme:

The Flu (2013)
Grip
"Ölüm Soluduğun Havada..."
Bugünlerde kendim de dahil ciddi bir grip salgınıyla karşı karşıyayız. Hal böyleyken de uzun zamandır izlemeyi düşündüğüm "The Flu" aklıma geldi, günün anlam ve önemine binaen hasta yatağımda açıp izleme kararı aldım. Tabii filmi izlerken halime milyonlarca kez şükrettim orası bir gerçek.

Aslında daha önce birkaç kez salgın hastalıkların anlatıldığı yapımlar izlediyseniz bu filmde de durumun çok farklı olmadığını göreceksiniz. Yine de oyuncularıyla beni benden aldı film.
Jang Hyuk'u da Soo Ae'yi de çok ama çok severim. Yine beni yanıltmadılar ve oyunculuklarını gösterdiler.
Onlara ek olarak filmimizin küçük kahramanı da kendine hayran bıraktı beni.
Ülkeye kaçak giren mültecilerle yayılan ölümcül bir grip salgını kısa sürede Seul'e 12 km uzaklıktaki bölgede yayılmaya başlar. Öyle güçlü bir virüstür ki bir günü tamamlamadan bulaştığı kişiyi öldürmektedir. Durum böyle olunca bölge karantinaya alınır, can pazarı başlar, insan hayatının değeri kalmaz yetkililer gözünde.
Bu sırada olaya Amerikalılar da dahil olur ve toplu ölümler başlar. Söz artık devlettedir.
Bir yandan kızını kurtarmaya çalışan bir anne ve onlara yardımcı olmaya çalışan bir kurtarma görevlisinin durum karşısındaki uğraşlarını izlerken öte yandan da virüs için antikor üretmeye çalışıldığını görüyoruz.
Sonlara doğru ise küçük kızımızın annesi için ağlayışları ve yalvarışı kalbimize dokunuyor ve gözlerimizi yaşartıyor.
Filmde konu olarak yeni bir şey yok ama yine de adrenalinli bir şeyler izleyeyim, kurgu ve oyunculuk da iyi olsun diyorsanız bu film sıkmadan size hoş bir 2 saat yaşatacaktır.
Kısaca ifade edersek; güldürdü, heyecanlandı, üzdü, ağlattı... Güzeldi!

All About My Wife (2012)
Karım Hakkındaki Her şey
Hep gerilim hep gerilim nereye kadar deyip bu kez kendime bir romantik komedi seçtim. Tabii seçim yaparken yine en büyük etki oyunculardaydı. Sevdiğim iki kişi çift olarak karşıma çıkınca o yapımı izlemekten kendimi alamıyorum. Im Soo Jung ve Lee Sun Gyun'un harika bir çift olduğu film gülmekten öldürmese de eğlenceli dakikalar yaşatıyor bize.
Gevezenin de ötesinde bir çeneye sahip olan karısının dırdırından bıkan esas oğlanımız ona boşanmak istediğini bile söyleyememektedir. Ne kadar denese de karısından kaçamamakta, yalnız kalamamaktadır.
Ne yapacağını bilemez bir haldeyken komşusunun bir kazanova olduğunu öğrenir. Onunla konuşup karısını baştan çıkarmasını ister. Böylece karısı boşanmayı kendi isteyecektir. Bu plan doğrultusunda her şey işlemeye başlar ancak beklenmedik şeyler olur ve işler karışır...
Tipik bir romantik komediydi. İzlerken oldukça eğlendim ben.
Fazla bir beklentiniz olmadan hoş vakit geçirebileceğiniz, kafa dağıtmanıza yarayacak hoş bir film.