Scent of a Woman
Son zamanlarda izlediğim diziler bana pek duygu hissettirmiyordu. Ara ara güldüğüm hüzünlendiğim olsa da içime işlercesine etkisine girdiğim bir diziyi en son ne zaman izlemiştim bilmiyorum.
Fakat geçenlerde ne izlesem ne izlesem diye indirip kıyıya köşeye attığım dizilere bakarken gözüme birden Scent of a Woman adlı dizi takıldı. Daha önce bol bol methini duymuş olmamın yanı sıra baş roldeki bayanı yani Kim Seon Ah'ı da görünce seçimimi bu diziden yana kullandım. Tabii esas oğlanımız Lee Dong Wook'u sevmediğim, çok çirkin bulduğum gerçeğini göz ardı etmiştim.
34 yaşında, lise mezunu, babası kanserden ölmüş, 10 yıldır bir turizm şirketinde çalışan, cimri, bakımsız esas kızımızın kanser olduğunu öğrenmesiyle başlayan olay zincirimiz çalıştığı şirketin genel müdürüyle birbirlerine aşık olmalarıyla devam etmektedir.
Tabii kanser olan kızımızın doktoru tesadüfe bakın ki çocukluk arkadaşı ve kendisine platonik olarak aşık olan arkadaşıdır. Bu rolü oynayan Uhm Ki Joon'a ise Ghost dizisinden beri ayrı bir hayranlığım vardı zaten. Bu diziyle ise iyice pekişti bu sevgim.
İkinci kıza hiç değinmiyorum bile zira kendisini hiç beğenmedim.
Dizide yer yer kahkaha krizlerine girerken yer yer gözlerim dolu dolu oldu.
İçime oturan sahneler, kalbimi burkan anlamlı sözler, her şeye rağmen imrendirici bir aşk vardı dizide.
Bugünü son günümüz gibi yaşamamız, her an başımıza gelebilecek şeylere hazırlıklı olmamız, bu dünyanın gerçekten üç kuruşluk olduğunu çok güzel anlatan bir diziydi.
Yaşamak istemek, yaşlanmak istemek, aşık olmak istemek, gelinlik giymek istemek, çocuk sahibi olmak istemek... Esas kızımızın bunlar her genç kızın hayaliyken bunları yapabilecek kadar ömrü kalmadığını bilmesi ama buna rağmen hayata tutunmaya çalışmasını içim burkularak izledim.
Dizi boyunca aklımdan geçen şey ise hepimizin hayallerini süsleyen rüya gibi bir aşka kavuştuğu sırada bunun çok yakında biteceğini bilen bir insanın, bu aşkı gönlünce yaşamamasının ne kadar acı olduğuydu.
Dizinin ilk bölümünden son anına kadar kızımızın öleceğini biliyor olmamdan dolayı ise izlerken onun yaşadığı her anı ne kadar değerli gördüğü, etrafındaki herkesle beraber gülmek zorunda kaldığında bile içindeki burukluğunu ben de hissettim. Rolünün hakkını öylesiyle vermiş ki Kim Seon Ah, her sahnesinde sanki gerçekten kanser olan ve her an ölmeyi beklemekte olan birini izleyip "Yazık, bu genç yaşında hem de..." diye iç geçiriyordum.
Diziyi izlenilir kılan diğer hususlardan biri ise aşırılıklardan uzak olması. Ne aşırı kötü bir karakter, ne aşırı iyi bir karakter, ne de aşırı saf bir karakter vardı. Aşırı fedakarlıkların da yapılmaması da ayrıca güzeldi. Herkes gerçek hayata uygun yaşıyordu çünkü. Her karakter gerçek hayattan alınmaydı. Her olay bugün yarın senin benim başıma da gelebilecek türdendi.
Kötülüklerden, entrikalardan çok hayatı dolu dolu, anlamlı ve zevk alarak yaşamanın önemi anlatıyordu.
Dizinin finaline gelince olabilecek en güzel sonlardandı böyle bir dizi için. Seyircinin duygularını çok yıkmamak, içini karartmamak, onlara hoş bir tat bırakmak adına alkışa layık bir sondu.
Kısaca izlenmesi şiddetle tavsiye olunan bir dizi. İzleyin izlettirin diyerek sizleri dizinin en beğendiğim müziğiyle baş başa bırakıyorum.
Gerçekten eğlenceli ve dolu dolu bir diziydi. Zaten dizilerinde papuç dili ve kendini ezdirmeyişi ile ayrı bi severim Kim Seon Ahı :D
YanıtlaSilDaha önce sadece City Hall'de izledim ama o bile kendisine hayran olmama yetmişti. Bu dizide yine harika işler çıkartmış. Hala aklıma geliyor birçok sahnesi. :)
SilCity Hall de çok komikti ya :D Ben ilk olarak My Name İs Kİm Sam Soon dizisinde tanımıştım sonrasında küçük yaştaki bi ajan rolunde oynadığı bir filmde :D En son I Do I Do da izledim oda çok güzel tavsiye ederim
SilI Do I Do da listemde, ilk fırsatta izleyeceğim. :)
Sil