Ağlama, acımıyor...
İzlediğiniz filmi ruh halinize göre seçmeniz gerektiğine inananlardanım. Öyle çok dertliyken atalım bir komedi de kafamız dağılsın falan hikaye bence. Dertliyken, üzüntülüyken yine o duygularınızı kamçılayacak bir yapım seçeceksiniz ki filmi gerçek anlamda hissedip yaşayın. Aynı durum çok neşeli olduğunuz zamanlarda duygusal değil de komedi yapımları izlemeniz için de geçerli tabii. Ağlarken gülmek ne kadar zor gelirse, gülerken ağlamak da öyle zor gelecektir.İşte ben de, insanı bir kenara geçip sessizce dert çekme moduna sokan bu yağışlı ve soğuk kış gününde tam da karamsar moduma uygun bir film seçip izledim, "Acı". Filmin adı bile yetiyor aslında değil mi? Filmin afişleri de adı da içeriğin gerçekten "acı" olduğunu gösteriyor gerçi.
Kwon Sang Woo ve Jung Ryeo Won gibi çok sevdiğim iki usta oyuncunun oyunculuklarını konuşturduğu filme bu gerçeği bilerek başlıyorsunuz zaten.
Ailesini kaybetmiş, tek başına yaşayan, hayattan yaşamlarını sürdürebilmekten başka bir beklentisi olmayan, sağlık sorunları da olan iki kişinin hikayesini izliyoruz filmde.
Esas oğlanımız çocukken geçirdiği bir kazada acıyı hissetme yetisini kaybetmiştir, kızımız da hemofili yani kanının pıhtılaşmamasından muzdariptir.
Bir şekilde yolları kesişen tabiri caizse ümitsiz vaka çiftimizin arasında kısa sürede sevgi filizleri açmaya başlar. Zaten film baştan sona karamsar bir havada geçmiyor, tebessüm ettiriyor, ufaktan eğlenceli anlar bile yaşatıyor size. Çift arasındaki olaylar sizi eğlendiriyor biraz da.
Birbirlerine verecek sevgiden başka bir şeyi olmayan bu çifti çok seviyor, samimi ve içten buluyorsunuz.
Çünkü karşılıksız, saf ve yürekten bir bağlılık oluşmuştur aralarında.
Kimsenin onlara sormadığı "Neyin var?" sorusunu birbirlerine sorup içlerinde kopan fırtınaları paylaşan çiftimiz, birbirleri için ağlamak istediklerinde sığınacak liman, gülmek istediklerinde mutluluklarını paylaşacak yoldaş olurlar. Onları böyle gördüğünüz bu noktada kendinizi hatırlıyorsunuz birden. Etrafınız insan kaynıyor olsa bile size yürekten "Neyin var?" diye soran, derdinizi paylaşıp kalbinde hisseden ve sizin de kendinizi ona açabileceğiniz pek fazla kişinin olmadığını fark ediyorsunuz. Onlardan iyi durumdaymış gibi görünseniz bile onlara imreniyorsunuz tuhaf bir biçimde.
Filmle beraber her duyunun önemini kavrıyor özellikle de acıyı hissetmenin aslında ne büyük bir lütuf olduğunu anlıyorsunuz.
Ve değişmeyen tek gerçek ortaya çıkıyor; bedensel olarak neyi hissederseniz hissedin ya da hissetmeyin kalpte hissedilen "acı" herkes için ortaktır ve bundan kaçmak mümkün değildir.
Ben tek saniyesinde bile sıkılmadım, güzel vakit geçirdim. En azından acı çekmenin değerini biraz olsun anlıyorsunuz. İçinizde bir burukluk kalıyor. İstem dışı etkileniyorsunuz. Senaryo tanıdık geliyor, hasta iki insanın aşkı diyorsunuz... ama öyle farkında olmadan içine giriyorsunuz ki filmin, yüreğiniz öyle burkuluyor ki "Yok ya çok da bilindik değil, farklıydı, güzeldi" diyorsunuz. Fazla beklentiye girmeden sadece duygusal anlar yaşamak, biraz "acı" çekmek istiyorsanız tavsiye ederim filmi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder