"Nasılsın? İyi misin? Gerçekten mi?
Bensiz nasıl iyi olabildin?"
Film için özetle "İlginç" kelimesini kullanacağım.Evet, ilginçti. Filmi tam anladım mı ya da anladığım şey doğru olan mı bilmiyorum. Sanırım asla da bilemeyeceğim.
"Gerçek ve hayalin karanlık labirenti" ifadesi filmi tam tanımlıyor aslında.
Kapkaranlık, kasvetli, karmaşık, olaylar gerçek mi hayal mi ayırt edemediğimiz psikolojik bir film.
Öncelikle ağır ve psikolojik filmleri izleyemiyorsanız aklınızdan "en azından bir şans vereyim" fikrini bile geçirmeyin derim. Çünkü sıkıcı gibi görünen filmde beyninizi yormayacağınız kıvamda sahneler bir an için bile mevcut değil. Dikkatiniz ve gözünüz sürekli ekranda olmalı, bir labirentteymiş gibi geçilen yerleri, değinilen noktaları en ufak ayrıntısıyla aklınızda tutup unutmamanız lazım ki filmin içinde kaybolmayın.
Ufak bir not: Filmin mevcut Türkçe altyazısı yeterli değil maalesef bunu da film bittikten sonra anladım ki seyir zevkini ve anlamlandırma kısmını etkiliyor gibi birazcık.
Filmin konusu şöyle:
Kısa zamanda dikkatleri üzerine çeken, geleceği parlak ve çalışkan bir yazar olan Min-woo büyük heyecanla beklenen, sıradaki yeni romanı için hazırlanmaktadır, bu arada sıksık karabasanlar ve halüsinasyonlar görmektedir. Bu açıklanamaz durumu hem kişisel, hem profesyonel hayatını etkilemektedir. Çok geçmeden gerçekliği hayal dünyasından ayıramaz ve bir takip edilme hissine kapılır. Paranoyası onu karanlık, gösterişsiz bir ara sokaktaki kafeye götürür ve orada Mimi adında çekici, genç bir kadınla karşılaşır. Min-woo kendisinin ve karşısında duran bu kızın nasıl biraraya geldiğini merak eder ve ilk aşkının çoktandır unutulmuş anılarının peşine düşer.
Filmi listeme, kadroda gördüğüm iki isim ( Kang Dong Won ve Gong Hyo Jin ) ve okuduğum birkaç olumlu yorum nedeniyle merak edip aldım. Fazla bekletmeden de izledim. Kang Dong Won neredeyse tek başına filmi sırtlayarak canlandırdığı buhran yaşayan yazar karakterini ta içimizden hissetmemizi sağladı.
Onunla birlikte biz de gerçekle hayali karıştıran insan hüviyetine bürünüp sarsılıyoruz. Kendisi çok beğendiğim bir oyuncudur ki bu roldeki performansıyla da alkışı hak etmiş.
Yönetmen ise hayalle gerçeği, geçmişle geleceği karıştıran baş karakterimizin yaşadığı karmaşayı bize sunmak için değişik bir yol seçmiş. Bilgisayar efektleri kullanmak yerine görsel efektler, karmaşık rüya serileri, ışık ve duyguları kullanmayı tercih etmiş. Oldukça yerinde kullanılan ses ve müzikler, sonlara doğru daha da bir anlamlandırdığımız manalı repliklerle de filmin etkisini arttırmış. Tabii bunu da filmin sonuna doğru olayları iyi kötü bağdaştırdığınızda daha iyi fark ediyorsunuz.
Filmin vermek istediği mesaj bu muydu bilmiyorum ama benim anladığım şöyle ki:
Geçmiş anılarınızı unutmayın. Anılar güzel ve değerlidir. Zaman zaman dönüp onlara bir göz gezdirin ama geçmişin içinde kaybolup da orada takılı da kalmayın.
Filmde çok güzel ve anlamlı replikler var demiştim. Beğendiklerimi ekleyeyim dedim.
"Gelen ölüme yıllarca üzül. Ve ağla,
Acıklı filmleri izlerken değil, komedi filmlerini izlerken.
Sürekli beni düşün.
Ben öldükten sonra acı ve ıstırap içinde olmanı istiyorum.
Birlikte mırıldandığımız şarkıyı dinle.
Beni özlediğin için acı duymanı istiyorum."
"Hayat yolunda bir çok şeyi kaybediyoruz.
Sevdiğimiz ve en çok umursadığımız şeyleri.
Sonra da onları kaybetmenin üzüntüsünü derinlere gömüp unutuyoruz. İşte hayat bu!
Fakat kaybettiğimiz şey bize geri dönmenin bir yolunu bulur.
Tıpkı bir tsunaminin okyanu vurması gibi hayatlarımızı sarsar."
Filmin en güzel repliği de bu olsa gerek:
- İlk tanıştığımızda gökyüzü ne kadar parlaktı hatırlıyor musun?
- Hayır, hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Çünkü gözlerim sende kitlenmişti.
FRAGMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder